The Others Vergide devletçi zihniyet

Vergide devletçi zihniyet

12.03.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

Vergide devletçi zihniyet

Vergide devletçi zihniyet

Prof. Dr. Güneri Akalın: Vergi tasarısı tasarrufu ve kalkınma hızını düşürür

Yeni bir vergi reformu gündeme geldi. Şu anda Meclis komisyonunda görüşülen vergi tasarısının, nisan ortalarında TBMM Genel Kurulu'na gelmesi bekleniyor. Tasarruf sahiplerini heyecanlandıran vergi tasarısıyla birlikte, ekonomimize ne getirip götüreceği de tartışılıyor. Konuyu Hacettepe Üniversitesi Maliye Bölümü öğretim üyesi Prof. Güneri Akalın Milliyet için değerlendirdi. Vergi tasarısının yasalaşması halinde Prof Akalın öngörüsü, kayıt dışı ekonominin ve enflasyonun devam edeceği, tasarruf eğiliminin ve kalkınma hızının düşeceği, işsizliğin ve gelir eşitsizliklerinin artacağı yönünde.

Bilindiği üzere globalleşmenin gereği olan ekonomik liberalizasyonun ayaklarından birisi de, vergi sisteminin piyasa ekonomisi ile uyumlaştırılmasıdır.
Dünya'da vergi reformları ile amaçlanan, vergi sisteminin piyasa ekonomisi ile uyumlaştırılması yani piyasa müşevviklerini kırmasının önlenmesidir. Bu bağlamda vergi reformlarını, şu yedi başlık etrafında toplayabiliriz:
(1) Vergi yükünün düşürülmesi yani devletin küçültülüp piyasanın büyütülmesi. (2) Vergi tarifelerinin daraltılması ve artan oranlılıktan vazgeçilmesi.
(3) Vergi tabanının genişletilip, mükellef sayısının artırılması.
(4) Piyasa ekonomisine aykırı ödeme gücü ilkesi yerine yarar ilkesinin tercihi.
(5) Vergi matrahı olarak gelirden tüketime yönelinmesi yani tasarrufların vergilendirilmemesi.
(6) İnsan haklarının, vergi sistemince ve idarece ihlaline karşı güvence altına alınması.
(7) Meclislerde vergi yasalarının basit çoğunluk yerine, nitelikli çoğunlukla kabulü.
Oysa vergi reform tasarısı, bu hedeflerden sadece ikisini ve kısmen tatmine yönelmiş olup, diğerlerini ihmal etmiştir. Benimsediği ikili ise; vergi tabanının genişletilmesi ve tarifenin daraltılmasıdır. Tasarıyı hazırlayanların asıl hedefi, vergi sisteminin piyasa ekonomisi ile uyumlaştırılması değil mali gaye ile birlikte "sosyal adaletin" sağlanmasıdır. Bu nedenle öneri, vergilerin artırılmasını, kayıt dışı ekonominin kavranmasını ve artan vergi yükünün emek gelirlerinden, sermaye gelirlerine kaydırılmasını amaçlamaktadır.
Neticede bu vergi reformu, yetmiş yıllık devletçi zihniyetin ürünüdür. Ancak piyasa ekonomisi ile çatışan hiç bir demokrasi ayakta kalamaz. Demokrasimizin yolsuzluk, terör ve enflasyon üretmesinin nedeni, toplumun sosyal ahlakı kadar; devletin, piyasa ekonomisi ile ihtilafının yarattığı kaynak israfıdır.
Tasarının piyasa ekonomisi ile çatıştığı noktaları özetlersek, öncelikle vergi yükünün artırılmak istenmesi yanlış bir politikadır. Türkiye'de vergi yükü, GSMH'nın yüzde 22'sini aşarken, tasarruf hacmi GSMH'nın yüzde 20'si kadar olup düşme eğilimindedir. Bir ekonomide tasarruf hacmi ve vergi yükü rakip büyüklüklerdir.
Geri kalmış bir ülkede vergi yükü, tasarruf hacmini aşarsa, kalkınma iradesi kuşkuludur. Tasarı yasalaşırsa; devletin ekonomik hacminin büyümesi, piyasanın küçülmesi ve kalkınma hızının düşmesi beklenmelidir.
İkincisi, tasarrufların vergilendirilmesi, çifte vergilendirmenin ötesinde adalet ve kalkınma sorunudur. J.S. Mill'in dediği gibi tasarrufları vergilendiren hiç bir vergi sistemi adil sayılamaz. Ayrıca geri kalmış bir ülkede tasarrufun, pozitif dışsallık yaratması dolayısıyla teşviki, vergilendirilmesi yerine sübvansiyone edilmesi gerekir. Zira tasarruf sahibine güvence verirken, sosyal güvenlik sisteminin yükünü azaltmakta ve işsizlere iş sağlamaktadır. Kaldıki şirketlerin tasarruflarını yatırım indirimi kurumu ile vergiden muaf kılarken, kişisel tasarrufların vergilendirilmesi, gelir dağılımını bozar.
Türkiye'de gelir dağılımını çarpıtan en önemli faktör, işsizlerin alt gelir gruplarında birikmesi yani tasarruf yetersizliğidir. Dolayısıyla tasarı kanunlaşsa da hazırlayanların beklentilerinin aksine sermaye kıtlaşacığından, vergi yükü, sermayeden, emeğe kayacaktır.
Üçüncüsü, vergi tabanının genişletilip, mükellef sayısının artırılması ve kayıt dışı ekonominin kavranması isteniyorsa; bir geçim indirimi eşiği bulunmaksızın, gelir vergisi tarifesinin yüzde 15 - 40 aralığına çekilmesinin yeterliliği olacağı, çok kuşkuludur. Zira yeni tarife de, adam başına gelirleri bizden yaklaşık on kat daha fazla bulunan OECD ülkeleri arasında bile; en yüksek effektif tarife olmaya adaydır.
Yüksek vergi oranlarının sakıncası piyasa müşevviklerini kırması yani risk almayı, yenilikleri, tasarrufu, çalışmayı ve toprağın ıslahını caydırmasıdır. Tasarrufçunun, meteşebbisin, işçinin ve toprak sahibinin şevkini kıran yüksek bir vergi tarifesi ile; piyasa ekonomisi içerisinde kalkınma sağlanamayacağı gibi, kayıt dışı ekonomi de önlenemez.
Dördüncüsü vergi reformu, yarar ilkesi yani kamu hizmetlerinin bedellerinin kullananlara ödettirilmesi ile ilgili hiç bir düzenleme getirmemektedir. Oysa piyasa ekonomisine geçiş için vergi sistemimizin ödeme gücünden: gelir ve servet vergilerinden, yarar ilkesine: kullanıcı harçlarına kaydırılması gerekirdi. Bu nedenle tasarı, ödeme gücü ilkesine dayalı bir vergi sistemini tercih eden her hükümetin başvurması gereken, vergi tahsilatında devlet zorunun kullanılmasını ve bunun için de idarenin dolaylı servet beyanı ve hürriyeti bağlayıcı cezalarla donatılmasını öngörmektedir. Ancak vergi kaçakçılığını doğuran, mükelleflerin bencilliklerinden ziyade, hükümetlerin ideolojik tercihleri nedeniyle ödeme gücü ilkesini seçmeleri yani vergileri, piyasa gelir dağılımına müdahale için kullanmalarıdır.
Oysa tasarıyı hazırlayanların niyetleri bir tarafa; vergiler, rant ekonomisinin finansmanını sağlarlar. Nitekim, günümüzde kamu sektörünün hacmi GSMH'mızın yüzde 50'sini aştığından, piyasa gelişememekte ve parlamento bu gelir bölüşümünün zeminini oluşturduğundan, yolsuzluklar önlenememektedir. Vergi hasılatının artırılması, zannedildiğinin aksine rant ekonomisini yok edeceğine besleyecektir.
Beşincisi, mali konularda, meclislerin basit çoğunluk yerine, nitelikli çoğunlukla karar alması, azınlığın istismarını önlemesi açısından güvence sağlar. Vergi mükelleflerinin, seçmenlerin 1 / 5'ni oluşturduğu bir ülkede, parlamenterlerin, vergi mükelleflerinin temsilcileri olmadığı açıktır. Oysa temel kural 'temsil yoksa vergi de ödenmez' ilkesidir. Dolayısıyla anayasal hükümler saklı kalmak kaydıyla, çoğunluğu vergi mükelleflerinin temsilcilerinden oluşmayan bir parlamentonun, doğal hukuk açısından vergileme yetkisi yoktur.

Bu koşullar altında özellikle bir azınlık hükümetinin vergi reformuna girişmesi, yapılabilirliği bir tarafa, maliye bilimi açısından sakıncalı bir davranıştır. Ancak vergi arttırımına giden her hükümetin seçimi kaybetmesi gibi, sonunda ödeyeceği bir bedel mevcuttur.
Bu tasarıdan, vergi sistemimizin, mükelleflerin anayasal haklarının ihlaline devam edeceği anlaşılmaktadır. Zira vergi sistemimiz anayasamızın himayesi altında olan beslenme, eğitim, sağlık, konut ve kültür harcamalarımızı vergilendirmeyi sürdürecek demektir. Temel insan haklarına aykırı bir vergi yasa tasarısının, hürriyeti bağlayıcı vergi cezaları ile güçlendirilmesi düşündürücüdür. Vergi zulmü kayıt dışı ekonomi yaratır.
Neticede, tasarının yasalaşması halinde; kayıt dışı ekonominin ve enflasyonun devam edeceği, tasarruf eğiliminin ve kalkınma hızının düşeceği, işsizliğin ve gelir eşitsizliklerinin artacağı öngörülebilir. Önemli olan kamu harcamalarının azaltılması olup, vergi artışı ekonomik ve politik istikrarsızlık doğuracaktır.