SICAK yaz günlerinde Türkiye'nin gündemine damgasını vuran Refik Erduran, geçmişte de "belalı işleri" üstlenmiş değerli bir tiyatro yazarı - gazetecidir. Nazım Hikmet'i yurtdışına kaçırdı, Kore Savaşı'na katıldı, "Aydınlar Bosna"ya hareketinin en önünde yer alarak Saray Bosna'ya gitti. Erduran şimdi de "atış gücü" yüksek Türk erkeğinin
son derece yakından ilgilendiği "Viagra meselesi"nde de fedakarca kendisini ortaya attı. Gençlik yılları büyük başarılarla dolu birçok çapkının şimdi by-pass'lı yürekleri el vermediği için Viagra'yı uzaktan serin bakışlarla izlediği bir dönemde Refik Abi gitti, denedi ve yazdı.
Tarihe Plevne Kahramanı Gazi Osman Paşa, Madrid kahramanı kaleci Varol, Kıbrıs kahramanı Ecevit, demokrasi kahramanı Demirel gibi birçok "kahraman" armağan etmiş necip Türk milletinin, 2000'li yılların eşiğindeki son kahramanı olmayı hak etti. Milleti için kendisini feda etmeyi göze alarak "Viagra Kahramanı" ünvanıyla tarihteki haklı yerini yarından itibaren alacaktır.
Refik Erduran 1928 yılında İstanbul'da doğdu. Amerika'da Cornell Üniversitesi'nde tiyatro tarihi ve dram bölümlerini 1951 yılında bitirdi. Ertesi yıl Türkiye'ye dönünce Çağlayan Yayınevi'ni kurdu. 1965 ile 1971 yılları arasında Milliyet'te, 1981 - 1991 yılları arasında Güneş'te, 1991'den yayın hayatının sonuna kadar da Meydan gazetesinde köşe yazıları yazdı.
1980 yılında Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin Fıkra Yarışmasında 1. oldu. Tiyatro yazarı olarak da parlak bir çizgi izledi. Onun yazdığı oyunları yüzbinler seyretti. Genellikle güldürü dalında eserler veren Erduran, oyunlarında orta sınıf insanları, toplum gerçeklerinden soyutlanmış aydınları kimi zaman alaycı, kimi zaman duygusal, kimi zaman da eleştirel ve akılçı bir dille ele aldı. Eserlerinden bazılarını şöyle sıralayabiliriz: Deli (1956), Bir Kilo Namus (1958), Cengizhan'ın Bisikleti (1959), Kartal Tekmesi (1966), Tamirci (1985), Gülerek (1987). 1985'te Türk Tiyatro Yazarları Derneği Başkanlığı'ne seçildi. Haldun Taner'in ölümünden sonra (1986) Uluslararası Tiyatro Enstitüsü (ITI) Türkiye Başkanı oldu.
Nazım Hikmet 13 yıl hapis yattıktan sonra 1951 yılında tahliye edilmişti. Ancak öldürüleceğinden korkuyordu. Bir kaç suikast girişimine uğramıştı. Yurtdışına kaçmaktan başka çaresi kalmamıştı. 1951 yılının haziran ayında da kaçtı.
Nazım, Türkiye Komünist Partisi (TKP) üyesi ve yöneticisi olduğundan bu kaçış "olağan bir parti işi" olarak tarihe geçti. Uluslararası komünist hareketin bir parçası olan koskoca TKP'nin, en önemli adamlarından birini yurtdışına çıkarmasından "normal" ne olabilirdi ki?
Bütün "resmi tarih"ler gibi illegal partinin de resmi tarihi "küçük atlamaları" içeriyordu. Gerçek 1986 yılında Refik Erduran'ın Nokta dergisine verdiği bir demeçle ortaya çıktı: Nazım'ı kaçıran adam Refik Erduran'dı.
Erduran 1987 yılında Güneş gazetesinde 14 bölüm halinde bu kaçış hikayesini ayrıntılı olarak yazdı.
O tarihte Refik Abi Tuzla Uçaksavar Okulu'nda Yedek Subay eğitimindeydi. Nazım Hikmet'i kaçırmak için sınıf arkadaşı Tarık Demirağ'ın sürat teknesini satın almak istiyor. Ancak önce deneyecektir. İlk dememede motor arıza çıkarıyor. Bunun üzerine Chis-Craft motorları satan Malik Yolaç'a gidip yeni motor almak istediğini söylüyor. Onu da deneyecektir. Bu kez başarılı oluyor. Bir pazar sabahı Nazım Hikmet'i Tarabya'dan tekneye alıyor. Durum farkedilmesin diye önce ters yönde Bebek'e kadar gidip, sonra Karadeniz'e açılıyorlar.
Epeyce yol alıyorlar. Plekhanov isimli Romen tankerini görüyorlar. Nazım gemiye yaklaşınca bağırıyor:
"Ben Türk şairi Nazım Hikmet'im!.."
Gemiden "defolup gidip başımızdan" işareti geliyor. İnanmıyorlar... Yaklaşık iki saatlik bir uğraş sonunda Nazım gemiye alınıyor. Bu süre zarfında gemiden Bükreş'e, oradan da Moskova'ya
bilgi gidiyor. Sosyalizmin ünlü bürokrasisi Nazım'a ecel terleri döktürüyor. Refik Abi, şairi gemiye bindirdikten sonra vukuatsız olarak İstanbul'a dönüp, motoru Yolaç'a, tekneyi de Demirağ'a teslim ediyor.
Erduran, birliğine döndükten sonra tercüman olarak Kore'ye gidiyor. Savaşa gitmek için Nazım Ağabey'inden "olur" almıştır. Bir yazar olarak orada gördüklerini yazıp, savaşı irdeleme imkanı bulacaktır.
Erduran'ın ikinci savaşı ise 1992'de patlayan Bosna dramı olacaktır. Sırp birliklerinin mezbahaya çevirdiği Saray Bosna'ya
dünya kamuoyunun dikkatini çekmek için başlatılan "Aydınlar Bosna'ya" isimli uluslararası hareketin Türkiye ayağını örgütler. Bosna izlenimlerini de "Kara kuğular ve ötesi" başlığıyla Milliyet'te yayınlar. Erduran'ın "Selamünaleyküm" diye başladığı yazı dizisinde "Bosna'da Müslüman sözcüğüyle barıştım" diyecektir.
Refik Erduran, yukarıdaki satırlardan anladığınız üzere herkesin harcı olmayan işleri "olağan bir gözükaralılıkla" yapabiliyor. Amerika'da patlayan çağımızın son bombası Viagra'yı erkek kamuoyu büyük bir merakla izliyor. Ama kimse çıkıp da "Ben kullandım, sonucu da şu" deme yürekliliğini gösteremiyor. Refik Abi, bütün riskleri göz alıp kendisini ortaya attı. Viagra'yı milletimiz için denedi. Sonuçlarını yarından itibaren ilgiyle okuyacağınızı tahmin ediyoruz. Birkaç günden beri gazetenin telefonlarını felç eden "Viagra ilgisi" bu tahminin ip uçlarını veriyor.
Türkiyeli "ihtiyar aslanların" fedakar öncüsü Refik Erduran'ın önünde, kadın -erkek herkesin saygıyla eğileceğine inanıyoruz.
Viagralı dönemin vatana ve millete hayırlı olmasını diliyoruz.