30.05.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:
Nazire Kalkancı
Belki de tebrik etmek lazım. İstanbul'da her şey o denli hızlı değişiyor ki, şu genç yaşıma rağmen ben bile zorlanmadan "Ah ben küçükken dondurmalar şöyleydi," ya da "Şu köşede bir Kristal Büfe vardı," gibi cümleler kurabiliyorum.
Ama çocukluğumdan beri illet olduğum bir figür var ki, gerçekten iyi direndi ve her türlü mekana başarıyla nüfuz etti. Sinemaların, hala bazı restoranların, hatta modern alışveriş merkezlerinin, gece kulüplerinin ve aklınıza gelebilecek bilumum eğlence ve gezinti yerinin tuvaletçi kadınları. En ummadığınız yerde bile karşınıza çıkıveriyorlar. Mekan farklı olsa da manzara fiks; tuvaletin önüne atılmış eski püskü bir masa. Üzerinde kirlice bir örtü. "Teşekkürler ben almayayım" şeklinde en alt kalite bir şişe kolonya, peçeteler ve içinde bozuklukların durduğu bir tabla.
En son geçtiğimiz pazar günü Park Orman'da rastladım. Daha önceleri de var mıydı, hatırlamıyorum. Belki de yeni bir uygulama. Tuvaletin kapısına masa atmış kadını görünce - bu manzaraya bir de yalınayak, başı kabak bir çocuk eşlik etmekteydi - kız arkadaşımla birlikte aynı anda, "Nee, burada da mı böyle?" deyiverdik. Böylece kırk yıllık arkadaşımın da bu işe en az benim kadar bozulduğunu öğrenmiş oldum. Diğer arkadaşlarımızın da nabzını yokladık. Sonuç aynı: Herkes kesinlikle sinir oluyor.
Örneğin Altunizade - Capitol'de biraz daha modern versiyonu da olsa benzer bir uygulamanın olması gerçekten garipseniyor. Akmerkez ve Carrefour'da ne tuvalet parası ne de tuvaletçi kadın esprisi var. Buna rağmen bu bölümler bana göre her zaman Capitol'dekinden daha temiz ve bakımlı.
Beyoğlu'ndaki sinemaları eskiden beri severim. Ama bu sinemalarda da beni en fazla rahatsız eden yine bu tuvaletçi kadın konusu. "10 dakika ara"da bozukluk derdine düşmek can sıkıcı. Tuvaletlerin ille de paralı olması gerekiyorsa hiç olmazsa daha medeni çözümler bulsunlar.
Hele bazı iyi restoranlarda bu durum resmen müşteriye saygısızlık sınıfına giriyor. Bazen yanıma para almadan gidiyorum. Zaten çantamı da masada bırakmışım ve elimi - kolumu sallayarak tuvaletin önüne kadar gelmişim. Tam o sırada o kadınlardan biriyle göz göze geliyoruz ve ezilip büzülüp "kusura bakmayın, bir dahaki sefere" gibi mazeretler bulmak zorunda kalıyorum. Oysa o akşam oraya hiç de suçluluk duygusu tatmak niyetiyle gitmemişim. Çıkarken mutlaka bir kez daha uğrayıp, kadının parasını bırakıyorum. Yemek boyunca lüzumsuz yere bu düşünce beynimi meşgul ediyor.
İşte İstanbul'da en çok ortadan kalkmasını istediğim şeylerin başında bu tuvaletçi kadınlar geliyor. Çünkü bende stres yaratıyorlar. Tuvalete gitmek için illa ki bozuk para taşımak gerekiyormuş duygusunu aşılıyorlar. Ayrıca bu uygulamanın hala geçerli olduğu tuvaletler nedense pek de temiz olmuyor.İstanbul'da sizleri rahatsız eden bir bu mu kaldı diyebilirsiniz. Demeyin.Ben de farkındayım bu kentin çok daha derin sorunları olduğunun. Amacım tuvaletçi kadınları ayaküstü harcamak da değil, yalnızca ilkel işletmecilik anlayışına dikkat çekmek.
Ayrıca o çok önemli şeylerin düzelmesi zaten çok zor. Görmeye bizim değil, çocuklarımızın bile ömrü vefa etmeyebilir. Bu sinir bozucu tuvalet meselesinin çözümü içinse biraz uygar bir bakış yeterli.