Duygu Asena
OKURLARIMLA karşılaştığımda merakla soruyorlardı, "Sofia'nın aşkı ne oldu?" diye. Ben de "Bilemiyorum, uzun süredir karşılaşmadık" diyordum.
Geçenlerde imza için Rodos'a gittiğimde, yayıncımla birlikte Sofia da gelmişti bir akşamlığına beni görmek için.
Üç kadın yine bir arada oturduk, geçen yıl Selanik meyhanelerinde yaptığımız gibi aşkı konuştuk.
Sofia'nın öyküsünü bilmeyenlere özetleyeyim. Sofia altmış küsur yaşında, çok hoş, çok şık bir kadın. Boyunca oğulları, torunları var. Kocasından boşanmış, yalnız yaşayan bir iş kadını. Tam yalnızlığa alışmışken, "Ne güzel özgürüm, istediğim saatte eve giriyor, istersem
yemek yapıyor, istemezsem yemiyorum, tüm dolaplar bana ait" diye düşünürken, yıllar önce aşık olduğu adamla karşılaşıyor. Bu adam da karısından boşanmış, şimdi yetmiş yaşında. Yeniden buluşunca müthiş heyecanlanıyorlar ve birbirlerine çılgınca aşık oluyorlar.
Selanik'teki konumuz Sofia'nın bu adamla aynı evde oturup oturmama durumuydu. Sofia, "Yalnızlığa çok alıştım, aynı evde oturmak sorun yaratabilir, ama onu o kadar özlüyor, görmediğim zaman öyle kıskanıyor, merak ediyorum ki, aynı evde oturmak da bu sorunları çözer gibi geliyor bana" diyordu.
İşte bunları yazmıştım ve 70 yaş aşkı okurlarımın çok hoşuna gitmişti, Sofia'yı merak ediyorlardı.
Rodos'ta yemek sırasında Sofia'nın cep telefonu çaldı. Çoğumuz gibi onun da kocaman ve karmakarışık bir çantası vardı, telefonu bir türlü bulamadı, buluncaya kadar da zil sustu. Sofia çok heyecanlanmıştı, yayıncım Louisa ile bana, masadakilere duyurmadan, "Muhakkak o arıyordur" diye heyecanlı bir işaret yaptı. Meğerse sevgilisi, ben geliyorum diye, Atina'dan kalkıp bir günlüğüne Rodos'a gelmesine bozulmuş.
Sofia çok heyecanlanmıştı. "Onu arayayım hemen" dedi... Biz de ona asla kendimiz uygulayamayacağımız kadınca akıllar verdik, dedik ki: "Arama hemen, buraya geliyorsun diye bozulmaya ne hakkı var, bu çok maço bir davranış." "Doğru" dedi ama dayanamadı, masadan kalkıp tenha bir köşeye giderek sevgilisine
telefon etti. Döndükten sonra yüzündeki heyecanı, gözlerindeki pırıltıyı görmenizi isterdim.
"Hadi anlat Sofia" dedim, "Beraber yaşama meselesini ne yaptınız?" Hüzünlendi, üzgün bir sesle, "Bir kez bile böyle bir şeyi teklif etmedi, hiç konuşmadık" dedi. Aslında Sofia da birlikte oturmanın sorunlarını biliyordu, belki adam istese o hayır diyecekti ama çoğu kadın gibi, adamın istememesi onu üzüyordu. "Peki sen hiç sormadın mı?" dedim. "Hayır, soramam, söyleyecekleri kalbimi kırabilir" dedi. Sonra şunu anlattı; bir yolculuğa çıkacaklarında, adam Sofia'ya demiş ki: "İkimizin yaşındaki insanlar sabah uyanınca kimseye görünmemeli..."
Bu söz içimi titretti. Adamın
son derece duyarlı biri olduğuna karar verdim ve Sofia'ya "Aslında bu her yaş için geçerli olabilir" dedim. Güldü o da, inanmayarak.
Sofia'nın aşk öyküsü, bizim umut ışığımız oldu. Aşkın yaşı yoktur diyenler için harika bir kanıt işte. Yaşlılıkta aşka inanmayanlar için ise bir ümit... Aşk, insan düşündüğü sürece her an gelebilir. Hem belki de ileri yaşlarda, daha gerçek, daha coşkulu olabilir. "Artık vaktim kalmadı, bunun değerini bilmeliyim" gibi hüzünlü bir nedeni de olsa, aşk aşktır. Yaşanmalıdır.
Yazara EmailD.Asena@milliyet.com.tr