YazarlarAkdenizli olmak

Akdenizli olmak

06.12.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

Akdenizli olmak

Akdenizli olmak

DALGALARI sahilleri döven, çırpıntılı ve çok tuzlu bir denizin kıyısında yer alan ülkelere ait olmak!
Akdenizli olmak!
Yani; sık kabaran, hırçın ve tuzu fazla kaçmış kişiliklere sahip olmak.
Yani; bağıra çağıra el kol hareketleriyle konuşmak, az dinleyip çok konuşmak, abartılı tepkiler göstermek, heyecanlı olmak, hırslı olmak, ihtiraslı olmak!
Biraz etine buduna dolgun, biraz esmer, biraz esintili, biraz obur olmak.
Biraz da tembel olmak. Kurnaz olmak. Zeki olmak. Aklı az, duyguları çok kullanır olmak. Sorun yaratmada usta olmak ama çözümleyici ve uyumlu olmamak. Uzlaşmaz olmak.
Şehvetli olmak, sansüel olmak, yaratıcı olmak, kıskanç olmak.
Sevince ölesiye sevip, aşk için dövmek, sövmek, öldürmek.
Kızınca ölesiye kızıp, nefret için dövmek, sövmek, öldürmek.
Vatan için ölmek, ideal için ölmek, futbol için ölmek.
Savaşta olduğu kadar, kavgada, trafikte ve düğün dernekte ölmek.
Sevinirken de ölmek, kutlarken de ölmek.
Hedefe çalışarak, uğraşarak gitmek yerine, kestirmeden gitmeyi seçmek.
Köşe dönücü olmak.
Çok ama çok onurlu, çok gururulu olmak.
Delikanlı olmak... ne demekse!
Bunlar biz Akdeniz ülkeleri insanlarının, sahibi olmakla övündüğümüz nitelikler.
Ben futboldan anlamam. Sevmem de. Ama Juventus - Galatasaray maçını baştan sona soluğumu tutup izledim. Çünkü o bir futbol maçı değil, yukarda nitelikleri sıralanmış iki Akdeniz ülkesinin bir "bilek bükme" yarışıydı.
Yıllardır ya en şaibeli, en ilkesiz, ya en kavgacı en uzlaşmaz, ya en beceriksiz, ya en inatçı liderlere teslim edilmiş partilerin niteliksiz adamlarının doluştuğu parlamentosunda çözümleyebileceği sorunları erteleye erteleye, bir kar topunu heyelana dönüştürerek bir "Kürt sorunu" yaratmayı başarmış "Akdeniz"li biz ile aynı bize benzeyen, dokuz partili, şaşkın mı şaşkın, eşkıyalara kral muamelesi yapan, azınlığı çoğunluğa baş eğdirmeyi başarmış parçalı bohça hükümetiyle "Akdenizli onlar"ın mücadelesiydi bu.
Bir futbol maçının bir "milli hadise" haline gelmesiydi.
Yaşları yirmi, yirmi beş arasında değişen bir avuç genç, Apo'dan Türk milleti adına intikam almak üzere sahaya çıktığında, içimden, "Tanrım" dedim, "öyle bir çözüm üret ki, yarın Akdenizli olmayan birtakım milletlerin, benim Akdenizli medyamın başlıklarına bakıp bakıp milletimle alay etmesine izin verme. Sokaklarda, pencerelerde, balkonlarda insanların hele hele çocukların sevinç kurşunlarıyla sapır sapır dökülmesine de izin verme. Ülkeme can korkusuyla gelmekten çekinen, zehirlenmemek için yemeklerini, sularını da birlikte getiren, aklını karışladığım diğer Akdeniz ülkesinin zaferine hiç ama hiç verme! Sakın ha, verme!"
Ben Tanrı'nın ender de olsa, ara sıra bana kulak verdiğine inanırım.
Madem maç öncesinde duydu beni, belki yine duyar diye, ertesi gün ellerimi tekrar açtım Tanrı'ya:
"Allahım" dedim, "bizlere bahşettiğin şu muhteşem denizin tuzu ve şiddeti ruhumuza işlemesin. Onun hırçın dalgaları, sahillerimizi altüst ettiği rüzgarlı, bulutlu günleri değil de sakin suları, sütliman güneşli günleri örnek olsun bize. Akdenizlilere, bağışladığın bunca güzelliğin yanı sıra biraz da mantık, aklıselim ve ileri görüş bağışla. Hem bize, hem onlara. Lütfen."
Bekliyorum. Bakalım bu kez de duyacak mı?


EN ÇOK OKUNANLAR

KEŞFETYENİ

İlgili Haberler