Ali Değermenci

Ali Değermenci

ali.degermenci@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Batı, 350-400 yıldır dünyada hâkimiyetini sürdürüyor. Batı’nın üstünlüğünün en belirgin özelliği, ekonomik alanda büyük bir sıçrama yapması ve ona bağlı olarak insan hayatını refahla buluşturmasıdır. Peki, Batı bu başarısını neye borçlu? Neden diğer ülkeler bunu başaramadı? Özellikle Doğu ülkeleri neden başarılı olamadı? Çin, Hindistan bugün ne yapıyor da başarılı olmaya başladı? 

Sorular oldukça fazla; o yüzden tarihin akışına bakmamız gerekiyor. Kapitalizm ticaretle başladı. Özellikle de uluslararası kara sularında yapılan keşifler ile keşfedilen ülkelerden alınan (el konulan/sömürge) malların Avrupa’ya taşınmasıyla başladı. Jaırus Banajı, “Ticari Kapitalizmin Tarihi” isimli eserinde dünyada ticaretin tarihi ile Batı kapitalizminin tarihini anlatırken, eş zamanlı olarak dünyadaki diğer ülkeler arasındaki ticareti de ele alıyor. Belki de en güzel tarafı Osmanlı Devleti’nin küresel alandaki ticari faaliyetlerini de detaylı olarak incelemesi. 

Haberin Devamı

Özellikle Osmanlı Devleti ile Venedik Şehir Devleti arasında Akdeniz’de yaşanan rekabet ve savaş sonrasında iki devletin ticaret konusunda bir uzlaşmaya varmalarıydı. Venedik Şehir Devleti’nin Osmanlı’nın başkenti İstanbul’da Galata’da operasyonel bir merkez oluşturmasının yanı sıra Selanik ile İzmir Limanlarını da kullanmıştı. O tarihlerde Osmanlı Akdeniz’de ciddi bir ticaret yapıyordu. Gemiler ile yapılan ticarette Doğu-Batı arasında yoğunluk yaşanıyordu. Osmanlı’nın İstanbul, Selanik, İzmir, İskenderiye ve Trabzon limanları önemli ticaret merkezleriydi. Osmanlı ekonomisi iddialı olmayan bir yapıya ve büyüklüğe sahipti. Kendine yetecek kadar yapıyordu. 

Keşifler, sömürge ve büyük kazançlar 

Avrupa, Orta Çağ karanlığından önce kilise ile girişilen kavgadan bireysel özgürlükleri kazanarak çıktı. Sonra da keşiflere başladılar. Amerika ve Doğu seferleri keşfedilen yerlerden Avrupa’ya ciddi bir zenginlik aktı. Hollandalı denizciler önce Hindistan’ı keşfederek, zenginlikleri Hollanda’ya taşıdı. 1600’lerden itibaren Hindistan ile ticaret, Hollanda Doğu Hindistan şirketi (Vereenigde Oostindicsche Compagnie-VOC) aracılığıyla yapıldı. Aslında bu, ticaretten ziyade tam anlamıyla sömürgecilikti. Yok pahasına alınan mallar Avrupa’da büyük değerlere satılıyordu. Hindistan’daki üreticilerle yapılan zorunlu anlaşmalar Hollandalıları zengin ediyordu. Bunun aynısı Amerika’nın keşfiyle gerçekleşiyor; İnka Uygarlıklarının altın, gümüş ve değerli madenleri yağmalanıyordu. 

Haberin Devamı

Hollanda’nın sömürgecilikle elde ettiği kazanç karşısında İngilizler, Kraliçe Elizabeth ile Hindistan’da üstünlüğü ele geçirdiler ve pastanın büyüğünü aldılar. İngilizler, Hindistan’da sömürgeciliği 20’nci yüzyıla kadar devam ettirdiler. 

Doğu’dan gelen mallar, baharat ve değerli madenler, Batı pazarında hem zenginliğe hem de güçlü devlet yapılarının oluşmasına neden oluyordu. Adam Smith’in “Milletlerin Zenginliği” isimli eserinde, “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” yolundaki serbest ticareti her şeyin önüne koymuştu. Fakat ortada bir ticaretten ziyade bir yağmalama vardı. Batı dışı ülkelerin zenginlikleri yağmalandı, soyuldu. 

Haberin Devamı

Osmanlı zamanın ruhunu nasıl ıskaladı? 

Osmanlı bu gelişmeleri görüyordu. Fakat hamlelerini zamanında yapamadı. Onun için Portekizlilere Hindistan’a açılma konusunda teklifte bulundu. 1563’te Osmanlılar, Portekiz’e 

bir ticaret anlaşması önerdi: Buna göre, Portekizliler “Basra, Kahire ve İskenderiye’de ticarethaneler kurma ve hem Basra Körfezi hem Kızıldeniz’in Osmanlı kontrolündeki tüm limanlarında serbestçe ticaret yapma hakkına” sahip olacaklardı; Osmanlı tüccarları da benzer özgürlüklerle Hint Okyanusu’nda ticaret yapma hakkını elde edeceklerdi. 

Bu teklif, Portekiz devleti tarafından, kendi ellerindeki ticari hacminin Türklerin eline geçmesi nedeniyle kabul edilmedi. 

Peki, Osmanlı neden başaramadı? Osmanlı, Avrupa’da Orta Çağ karanlığını, kilise fanatizmini yaşarken müreffeh bir devletti. Ama Avrupa halkları kilisenin ceberut tavrına karşı büyük acılar, katliamlar yaşadı. Sonra da bireyin hak ve özgürlüklerini icat ederek, zengin olmak, daha iyi bir hayat yaşamak için çalıştı, Osmanlı bu değişimi ıskaladı. Osmanlı’nın çöküşü aslında Muhteşem Süleyman zamanında 1566 yılında Macaristan seferiyle başladı ve ölünce de hızlandı. Osmanlı böyle bir zamanda Avrupa’daki gelişmeleri es geçti ve gerileme başladı. 

1865’te Avrupa ve Hindistan arasında telgrafın kullanılmaya başlanması sonucu iletişim aracılığıyla ticari faaliyetlerde büyük paylara sahip olundu. Bugün Avrupa ülkelerinde gördüğümüz bütün binaların, şehirlerin, kültür, resim, müzik, sömürge kazançları harcanarak inşa edildi. Avrupa Rönesans’ının şatafatlı hayatları deniz aşırı sömürgecilikle elde edilmiş, bilimde ve sanatta çığır açan buluşlara neden olmuşlardı. Sanayi Devrimi bu sürecin sonucunda elde edildi. 

Bugün objektif ya da oryantalist bütün tarihçilerin ortak noktası, bugünkü Batı’nın zenginleşmesinin, müreffeh bir hayat kurmalarının nedeni olarak uzak diyarlar ile ticaret adı altında sömürgeler yapması sonucu olduğu gerçeğidir. 21’inci yüzyılda medeniyetin geldiği noktaya bakarak Fransa’nın ve bazı ülkelerin hâlâ Afrika’da bazı yerleri sömürdüğünü de insanlık tarihi açısından utanç verici olduğunu unutmamak gerekir. Buda işin bir tarafı… 

Batı bugüne nasıl geldi 

Orta Çağ karanlığından çıkan Avrupa halkları, uzak denizlerde sömürgeler elde ettiler. Denizcilerin keşifleri büyük zenginlikleri de peşinden getirip modern Avrupa’nın ekonomik, siyasal temelleri atıldı. Fransız Devrimi ve Sanayi Devrimi ile 20’nci yüzyıla geldi. 

Batı yıllar önce elde ettiği zenginliklerin üzerine oturmadı, daha çok gelişmek için çabaladı. Orta Çağ dönemine kadar giden bilimsel eğitimi ve özellikle de üniversiteleri kurarak bilimin yöntemleri ile siyasal hayatı belirledi. 20’nci yüzyıl savaşlar çağıydı. Bilimsel araştırmalarla elde edilen makine, silah sanayi ile iki büyük savaş yaşadı ve milyonlarca insan hayatını kaybetti. Savaş sonrası kapitalizm devamlı gelişti.  Mao’nun Çin’i, Gandi’nin Hindistan’ı da bugün aynı yöntemleri kullanarak Batı karşısında çok hızlı şekilde yükselmeye başladı. Kısa süre sonra kapitalizmin merkezinin Doğu olacağını Batılılar da kabul etmiş durumda.