Ali Değermenci

Ali Değermenci

ali.degermenci@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği sistemi 1989 yılında çöktüğünde Amerikan liberalizmi iktidarını ilan etmişti. Dünya tek kutuplu bir hale gelmiş ve liberal demokrasinin sonsuza kadar devam edecek bir sistem olduğu görüşü savunulmuştu. Francis Fukuyama “Tarihin Sonu” isimli makalesini 1989 yılında yayımlıyor ve dünyada büyük yankı uyandıran, tartışmalara yol açan bir yeni duruma işaret ediyordu: “İnsanlık varabileceği son noktaya vardı. Liberal demokrasi ve piyasa ekonomisi insanlığın son hükümet şeklidir.” (Francis Fukuyama, Tarihin Sonu Tezi, The End of History.) 

Haberin Devamı

Fukuyama’nın bu tezi bugünlere kadar tartışılsa da geçerliliğini korudu. Fakat son yıllardaki dünyada meydana gelen değişim, bu tezi çökertmeye başladı. 

İzmir’de geçen hafta “İkinci Yüzyılda İktisat Kongresi” konferansına “Tarihin Sonu Tezi” ile son 30 yıla damgasını vuran Francis Fukuyama da konuşmacılardan biri olarak katıldı. Fukuyama, konuşmasına, “Liberal demokrasi karanlık bir döneme giriyor” diyerek kendi tezini bir anda çökertti. 

Tarihin Sonu tezi insanlığa dünyadaki cenneti vaad ediyordu. İnsanlık müreffeh bir hayat yaşayacak, özgürlük ve demokrasi gelişecek, daha zengin olacak ve hatta daha mutlu olacaktı. Fakat tam tersi oldu, savaşlar daha fazla oldu, özgürlükler azalmaya, fakirleşmeye başladı. 

Aslında Fukuyama’nın “liberal demokrasi” dediği şey, Amerikan çıkarlarına uyan liberalizmdi. Amerikan yüzyılı her ne kadar devam etse de ortaya başka aktörler çıkmaya başlamasıyla Amerikan hegemonyası artık tartışılmaya başladı ve bu tez de çöktü. 

Çin’in devlet kapitalizmi 

Serbest ticaret kavramına uyan eski Mao’cu Çin, Amerika’nın iktidarını, nüfus ve üretim kapasitesi sayesinde tehdit etmeye başlayınca, Amerika serbest ticaretten vazgeçerek, korumacı bir ekonomiye anında yöneldi. Donald Trump’ın başkanlığı sırasında başlayan ve bugün de Demokratlar tarafından Çin’e yönelik çok ağır vergiler uygulanması sürdürülüyor ve her geçen gün korumacılık geliştiriliyor. ABD, dünya liderliğini kaybetme riskini görünce, kutsal liberalizmden bir anda devletçiliğe dönebiliyor. Şunu da buradan söylememiz gerekiyor: Çin serbest ticareti yaparken, demokrasiyi hep es geçti. Tek parti kapitalizmi uyguladı. Fakat Amerika’yı tehdit edene kadar buna Amerika’nın demokrasi vurgusu çok ciddi olmadı. Ne zamanki Çin, dünya ekonomisinde söz sahibi olmaya başladı, ABD demokrasi ve insan hakları vurgusunu; Doğu Türkistan’da insan hakları ihlallerini konuşmayı gündeme taşıdı. Hâlbuki Doğu Türkistan’da demokrasi ve insan hakları tartışması hep vardı. 

Haberin Devamı

Liberalizm çöküyor mu? 

Sorun, ABD politikaları mı yoksa tükenen liberal ekonominin ömrünün sonuna yaklaşılmasında mı? Bunu önümüzdeki günlerde daha net göreceğiz. 

Patrichk J. Deneen’in, “Liberalizm neden çöktü?” çalışmasına bakılırsa kaçınılmaz son gibi görünüyor. Deneen, “Bu piyasa, laissez-faire sloganı altında meşrulaştırılırken aslında aralıksız devlet enerjisine, müdahalesine ve desteğine ihtiyaç duyulmaktadır…” diyor. 

Amerikan liberal sisteminin iktidarını bugün devam ettirmesi, sonsuza dek devam ettireceği anlamına gelmiyor. Augusitine, “Tanrı Devleti” adlı eserinde, ebedi Roma devletinin MS 410’da bir anda çökmesini anlatır. Aslında değişen hiçbir şey yok; Amerikan hegemonyası da bir anda çökerse bu sürpriz olmayacaktır. 2008 finansal krizinde ABD’nin nasıl bir anda yıkılma tehlikesi geçirdiğini de gördük. 

Haberin Devamı

Aslında kitaplarda Adam Smith’in, Max Weber’in anlattığı serbest piyasa teorisinin uygulamalarında ciddi farklılıklar görülüyordu. Herkesin bir eldiven takıyordu ve siyasal düşünce de eldivenin içindeki elin şeklini almaktaydı. Amerika, bütün dünyanın liderliğini yaparken kendini serbest piyasa ve demokrasinin kahramanı ilan ederek bugüne kadar geldi. Kendine rakip çıkınca, yıllarca şeytanlaştırdığı korumacı ekonomiyi uygulamaktan da geri kalmadı. Ortada bir gerçeklik vardı, o da devletlerin çıkarlarıydı. Çıkarlar liberal ya da korumacı olmak gerektiriyorsa olunurdu! 

Hakkaniyetsiz gelir dağılımı 

Bugün bir gerçeklikte net olarak ortaya çıktı ki, küresel kapitalizm, dünyanın hiçbir döneminde toplumlar arasındaki uçurumun bugünkü kadar açılmasına yol açmamıştı. Son yıllarda hayatın her alanının dijitalleşmesi, dünyanın dengesini bir hayli bozdu. Dünyanın ilk 50 dijital şirketinin dünya nüfusunun yarısının gelirine sahip olması, sürdürülmesi imkânsız bir hakkaniyetsizliğe neden oldu. Zenginler daha zengin, az gelirliler daha da fakirleşti. Krizler zenginleri daha da büyütmeye devam ediyor. Wolfgang Streetck, “Kapitalizm Nasıl Sona Erecek?” adlı kitabında, “kriz yeni normal haline gelecek” diyerek bir tehlikeye işaret ediyor. 

Buradan şöyle bir sonuca ulaşamayız: Tamam kapitalizm ömrünü tamamladı ve sahneden çekiliyor. Görünen o ki, kapitalizm ömrünü belki de uzun yıllar sürdürecek. Çünkü onun yerini alacak ne bir sistem ne de uygulanabilir bir teori var! Olası senaryo ise kapitalizmin kendini yenilemesi, hakkaniyetin ortadan kalktığı, dünyanın ilk 50 şirketinin dünya nüfusunun yarısına eşit kazanç elde etmeleri, sürdürülebilir bir durum olamayacağıdır. Tıpkı Avrupa tarihinde derebeylerin bütün toprakların sahibi olmaları ve insanların boğaz tokluğuna çalıştırılmaları gibi... Bu sistem de bu kadar büyük bir haksızlık üzerine yürümeyecektir. Yani vahşi kapitalizmin sonuna gelindiği bir geçeklik olarak ortaya çıkarken, liberal/sosyal bir sentez olası gözüküyor. Ama bir alternatifinin ortaya çıkmadığı da bir gerçek. Alternatifinin “Dijital Çağ” ile yarı kapitalizm yarı sosyalizm teorilerinin konuşulduğu bir dönemdeyiz. Bunu da zaman gösterecek. Ama kesin olan Amerikan tipi liberal demokrasinin çöktüğü. Sadece serbest ticaretin korumacılığa dönmesiyle değil, dünyaya ihraç ettiği demokrasinin aslında diktatörlükler olduğunu da yaşayarak görüyoruz. Orta Doğu’da darbeleri desteklediği ne kadar diktatörlük varsa ABD’nin en yakın müttefikleri olduğu gerçekliğini...