Alper Hasanoğlu

Alper Hasanoğlu

alperh@therapiagroup.com

Tüm Yazıları

Cem Erciyes geçen hafta Duvar’daki köşesinde nostalji üzerine yazmış. Yazısında, 80’lerdeki birinci nostalji dalgasından sonra yeni bir nostalji dalgasının ülkeye hakim olmaya başladığını anlatıyor. Erciyes bu yazısında, insanların bugünkü mutsuzluklarıyla başa çıkmak için eskinin iyi yanlarını anımsayarak avunduklarından bahsediyor. “İnsanın kötüyü değil de iyi anıları yaşatmaya meyilli hafızası”nın modernizmin doğurduğu endişeyle başa çıkma aracına dönüştüğünden bahsediyor. “Galiba” diyor, “yine epey mutsuzuz.” 80’lerden farkı ise “Umudun, geleceğe inancın artık o kadar da güçlü bir duygu olmaması…” Erciyes’e göre.

Haberin Devamı

Eğer bu doğruysa çok fena. Yani umudumuz bu kadar tükendiyse. Ben 80’lerdeki umudu o dönem söz alanların çoğunlukla solcu olmasına bağlıyorum. Sol umut demektir çünkü, ne zaman ve nerede olursa olsun.

Ben nostaljiye psikolojik açıdan bakmak istiyorum. Bugün nostalji, geçmişte kalan nesne ya da yaşantılara özlem dolu bir yönelme anlamına gelmektedir. Bu özlem kendi yaşadıklarımıza da, başkalarının yaşantılarına da olabilir. Kendimizi güvende hissetmediğimiz zamanlarda eski güzel günleri anarız. Artık var olmayan alternatiflerin idealleştirilerek bilinçdışı bir şekilde özgürlüğümüzün elimizden alınmasına karşı geliştirdiğimiz bir başa çıkma stratejisidir nostalji.

Eski Yunanca nostos (geri, eve dönüş) ve algos (acı, ağrı) kelimelerinden türetilmiştir. Aslında eve dönmenin değil, dönemiyor olmanın acısıdır yaşanan. İngilizce homesickness, Almanca Heimweh doğrudan bu anlama gelir.

İsviçre Hastalığı olarak tanımlanmış

Tıbbi olarak ilk kullanımı ise 17. yüzyıldadır. Evet, tıbbi bir sorunu tanımlamak için kullanılmıştır çok uzun süre. İsviçreli hekim Johannes Hofer 1688 yılında ‘Dissertatio medica de Nostalgia’ başlığıyla bir doktora çalışması yapmış ve nostaljiyi bir hastalık olarak tanımlamıştır. Hofer bu hastalığı, memleketleri dışında uzun zaman geçiren İsviçreli askerlerde gözlemlediği için İsviçre Hastalığı (morbus helveticus) olarak adlandırmıştır. Memleket özlemi ile yanıp tutuşan bu askerlerin bedensel sağlıklarının bozulduğu, ateşlerinin çıktığı, kendilerini çok güçsüz hissettikleri, uyuyamadıkları, sinirli oldukları, iştahlarının azaldığı görülmüştür. “Bu melankolik ruh hali tedavi edilmezse” der

Haberin Devamı

Hofer, “ölüme kadar gidebilir.”

18. yüzyılın ortalarına kadar Fransa’da ‘Chue-Reyen’ adlı İsviçre halk türküsünü insanların mırıldanmaları ya da ıslıkla çalmaları zinhar yasaktı, çünkü bunu duyan İsviçreli askerler özlemleriyle başa çıkamıyor ve firar ediyorlardı. Aslında nostalji hastalığından muzdarip olan yalnızca İsviçreli askerler de değildi. Fransız ordusunda da aynı sıkıntılar yaşanıyordu. Napolyon oldukça komik çözümler bulmaya çalışmıştı nostaljiye. Köylerini, hayvanlarını özlediklerini bildiği için askerlerin boyunlarına koyunların, keçilerin boyunlarına asılan çanlardan astırmış, yürürlerken çın çın öterse bu ses onları tedavi eder diye düşünmüştü ama bu çaba tabii ki nafileydi.

Filtreleme sırasında güzel anılar ön plana çıkar

Peki insan neden geçmişini, memleketini özler? Bugün artısı, eksisiyle neden yeterli değildir? İnsan çevresel uyaranları, yaşantıları belli bir filtreden geçirerek hafızaya kaydeder. Bu filtreleme sırasında güzel ve kendilik değerini yükselten anılar ön plana çıkar, üzüntülü ve sıkıcı olanlar belli bir ölçüde yok sayılır. Çünkü hiç kimse ilerlemiş yaşlarında boş ve anlamsız bir hayat yaşadığını düşünmek istemez. Nostalji de kişiye geçmiş günlerinin ne kadar anlamlı ve güzel olduğunu, yani ne kadar dolu bir hayat yaşamış olduğunu gösterir. Ama şimdiki zaman kötü değilse, ölüme yaklaşmamışsak, hayatı anlamsız bulmaya başlamamışsak nostalji silahına da sarılmayız elbette.
Çünkü nostalji geçici bir rahatlama getirse bile, sonuç olarak şimdiki zamanın kötü olduğunu ve geçmiş ne kadar güzel olsa da şu an mutsuz olduğumuzu çarpar yüzümüze. Ve nostaljiyi bir hastalık olarak tanımlamış Hofer’e göre, çözüm tektir. O acıyı çeken askeri doğduğu ve en güzel zamanlarını geçirdiği köyüne geri göndermek.
Geçmişe gitmemizin bir yolu yok oysa. Bu konuda elimizden gelen tek şey, geçmişi bugünde yaşatmaya çalışmak, yani yapay bir dünya kurmak. Bu da maalesef geleceğin kapısını kapatmak dışında hiçbir işe yaramaz.

Haberin Devamı

Ah o eski güzel günler