Alper Hasanoğlu

Alper Hasanoğlu

alperh@therapiagroup.com

Tüm Yazıları

Dün hayat gaileleri nedeniyle uzun zamandır görüşmediğim bir dostum aradı. Benden gidebileceği bir terapist ismi istiyordu. “Hayırdır?” dedim. Önce, “Sen beni tanıyorsun, bende narsistik kişilik bozukluğu var mı?” diye sordu gayet naif. Narsistik kişilik bozukluğu olan hiçbir erkeğin bunu sorgulamayı bile aklına getirmediğini bilmiyor elbette. Yani narsist değil. Sonra, “Bir süredir büyük bir boşluk duygusu yaşıyorum” dedi.

Arkadaşım kendi branşında çok başarılı ve tanınmış bir hekim. Hiçbir ekonomik sorunu yok, fiziksel olarak sağlıklı, iyi bir ailesi, güzel çocukları var. Bu hayatta istediği her şeyi yapabilecek durumda olan şanslı insanlardan. Sanırım bu yüzden de içindeki boşluk duygusuna anlam veremeyip suçu kendinde arıyor. “Olsa olsa narsistimdir ben” diyor yani.

Haberin Devamı

Oysa sorun bireyin ihtiyaç ve arzularıyla toplumsal düzenin insandan beklediklerinin örtüşmemesi ve bunun sonucunda bireyin bir kimlik krizine sürüklenmesi. Birey toplumsal beklentilere ne kadar uyum sağlayabilirse ruhsal olarak o kadar sağlıklı olur. Ama ya toplumsal beklentiler bireyin uyum gücünü tamamen aşan ve bireyin arzu ve ihtiyaçlarını hiç gözetmeyen bir noktaya doğru evrilirse ne olacak?

İnsanlık tarihi boyunca insan çok farklı koşullara uyum sağlamaya çalıştı. Okyanusun ortasında bir adada balıkçılıkla geçinen ilkel bir kabileyi düşünün. Var olan balık türleri nedeniyle balıkçıların işbirliği yapmaları gerekli olsun. Bu durumda insanlar hayatta kalabilmek için huzurlu bir dayanışmaya ihtiyaç duyar, birbirleriyle anlayış ve barış üzerine kurulu bir ilişki içinde olmak zorunda kalır ve buna uygun karakter özellikleri geliştirirler.

Oysa avcı bir kabilenin üyeleri, üstüne üstlük başka kabilelerle savaşarak yaşamsal ihtiyaçlarını karşılıyorlarsa, agresif ve savaşa hazır bireyler olup bu cesaretlerinden dolayı da kendileriyle gurur duyarlar.

Boşluk duygusu ve anlam yokluğu  üzerine

Biriktirmek değil tüketmek

Feodal düzende üst sınıf, yönetici vasıflarına ve kendisi gibi olmayanları sömürebilecek özelliklere sahip olmak zorundadır. Gurur ve kibir karakterlerinin doğal ve sırıtmayan bir özelliği olur. Alt sınıflarsa, yaşadıkları sefalete katlanabilmek için sabır ve itaat duygusu geliştirmek zorundadır.

Haberin Devamı

19. yüzyılın burjuva insanı kazandığını biriktirmeyi ve tutumlu olmayı öğrenmiştir en başta. Bunun yanında işçileri ve öteki ırklardan insanları sömürmeyi. Bireysellik duyguları o kadar güçlüdür ki, mottoları şudur: “My home is my castle.”

20. ve 21. yüzyıl insanıysa bu değerleri bir ölçüde bir kenara bırakmış ve ilgi odağına tüketmeyi koymuştur. Ne kadar çok tüketirse o kadar çok tatmin olur. 19. yüzyılın burjuvasından en önemli farkı budur. Biriktirmek değil tüketmek üzerinedir bütün çabası. Satın aldığı evden, çıktığı seyahate ve yiyip içtiklerine kadar.

Robot gibi sorgulamadan

Bunun dışında binlerce çalışanın iş yerinde işbirliği içinde olma zorunluluğuyla bireysel tatmin ve bireycilik ciddi bir çatışma içindedir. Ayrıca dakik, düzenli ve güvenilir olmak da günümüz insanının uyum sağlayabilmesi için elzem özelliklerdir.

Toplumun işlevselliğinin korunabilmesi, gerekli olanı bir robot gibi hiç sorgulamadan yapacak bireylerin varlığıyla mümkündür. Başka bir deyişle, insanlar neyi yapmak zorundaysa onu yapmayı istiyor olmak zorundadırlar. Eğer insanlar her gün dakik, düzenli veya işbirliği içinde olmaya kendileri karar vermeye kalksalardı, önünde sonunda toplumun çıkarlarına ters düşerlerdi. İnsandan beklenen, kendisinden beklenenden zevk almasını öğrenmesidir.

Haberin Devamı

İşte dün benden terapist adı soran arkadaşımın farkına varmadığı sorunu bu. Yapıp edebildiklerinin onu toplumsal olarak sürüklediği başarılı, düzenli, güler yüzlü, dakik ve güvenilir doktor konumuna, iyi eş, mükemmel baba rollerine uyum sağlama zorunluluğuyla onun bireysel ihtiyaç ve arzularının gün gelip artık uyuşmamaya başlaması.

Ama toplum sapmalar ve kaymalara açık değildir. Böyle bir arzunuz olursa sizi suçlu ilan eder ya da ruhsal bir hastalık etiketi yapıştırıverir alnınıza.

Oysa nasıl bu kadar nankör olabilir değil mi insan? Hayat onlara her türlü tüketim olanağını sunmuşsa hele.

Evet nankör olmak zorundasın sevgili dostum. Lütfen artık kendi arzu ve ihtiyaçlarınla ilgilen. Kongre için gittiğin Avrupa şehirlerinden mutluluk ve başarı selfie’leri göndermek yerine, önümüzdeki günlerde başlayacak Tanpınar Edebiyat Festivali’ndeki seminerlere katılıp “Huzur”daki erkek kahramanın iç dünyasıyla ilgilen. Emin ol o boşluk duygusu yavaş yavaş yok olup gidecek.