Tereddüt insan ruhunun zayıflığını ve kırılganlığını anlatan ne kadar güzel bir sözcük. Bu yazıya oturduğumda bir arkadaşım bu ilk cümle için, “Tereddüt akılla ilgilidir, ruhla değil” dedi. Tereddüdün TDK sözlüğündeki karşılığı kararsızlık, duraksama. Kararsızlık aklın bize bir oyunu, evet ama tereddüt kelimesi, benim hissiyatım, tedirginlik, endişe gibi duyguları da içeriyor.
Yeşim Ustaoğlu’nun “Tereddüt” filminden bahsetmek istiyorum. Her gün film izleyen biri değilim ama benim son zamanlarda izlediğim en iyi film “Tereddüt”. Sahneler arasındaki geçişler çok çarpıcı. Karadeniz insan ruhunun aynası olmuş Ustaoğlu’nun kamerasında. Filmin kahramanlarının ruhsal karmaşası derinleştikçe ve çözüme yaklaşıldıkça deniz daha da hırçınlaşıyor. Filmde görülen en yüksek dalgalar, psikiyatr Dr. Şehnaz’ın boyunu aşıp üstüne geldiği sırada, onun coşkuyla ve cesurca kollarını iki yana açarak dalgaları karşılaması çok etkileyici örneğin.
Yollar kesişirken...
Konu kısaca şöyle: Narsist denebilecek kadar kendiyle ilgili kentsoylu bir mimar olan Cem’le evli Dr. Şehnaz, büyük ihtimalle psikiyatri ihtisasını bitirdikten sonra mecburi hizmetini yapmak için Karasu Devlet Hastanesi’nde çalışmaktadır. O küçük kasabanın karanlık ruhlarına ulaşmaya çalışır günlük hayatında. Akşamlarını Karasu’daki küçük evinde Cem’le görüntülü olarak konuşarak ve aslında yalnızlığını sezerek geçirir. Hafta sonları İstanbul’a gittiğindeyse özlemiş olan bir sevgiliyle değil, hastalıklı bir şekilde internette porno izleyen Cem’in soğuk ve snob tavrıyla karşılaşır ve gerçekten de yalnız olduğunu derinden hisseder.
Neredeyse zorla sunar bedenini Cem’e ve onun bencilliği nedeniyle tatminsiz bir cinsel hayat içinde debelenip durur.
Öte yanda çocuk yaşta anne-babası tarafından zorla evlendirilerek, en başından yanlış bir hayata mahkum edilen Elmas vardır. Neredeyse her gün kocasının tecavüzüne uğrayan, bu arada yatalak kayınvalidesinin insülin iğnesi dahil evdeki her türlü işi yapmak zorunda olan Türkiye’nin milyonlarca kadınından biri. Balkonda gizlice içtiği sigaralar dışında hiçbir özgürlüğü olmayan Elmas, kayınvalidesinin despot “eğitimi”nden geçer her gün.
Bir tarafta bedenini zorla sunarak sevgi dilenen kentsoylu Şehnaz, diğer tarafta derin bir sevgisizlik çukurunda bedenine zorla sahip olunan kasabalı Elmas.
Bir gün kayınvalide ile koca ölür, Elmas tek özgür olduğu yer olan balkonda soğuktan donmak üzereyken bulunur ve Elmas’la Şehnaz’ın yolları hastane acilinde kesişir. Kayınvalide yüksek doz insülinden, koca karbonmonoksit (soba) zehirlenmesinden ölmüştür. Elmas cinayet zanlısıdır ama film onun suçlu ya da suçsuz olduğu konusunda seyirciyi aydınlatmadan biter, zaten önemli olan da bu değildir.
Şehnaz kendi mutsuzluğuyla boğuşurken bir yandan da Elmas’ın psikoterapisiyle uğraşır. Bir terapist gözüyle söyleyeyim, terapi sahnelerinde en ufak bir falso yok. Psikoterapötik açıdan gayet güzel hazırlanılmış bu sahnelerde oyunculuklar da zirve yapıyor.
Elmas hayatında ilk defa kendisi hakkında bu kadar açık konuşabilir, hem bilincindeki hem de bilinçdışındaki (rüyasının konuşulması aracılığıyla) travmatik yaşantıları söze dökme fırsatı bulur.
Buna paralel olarak Dr. Şehnaz da sevgisiz Cem’den duygusal olarak kurtulmanın yolunu sevgi ve şefkat gösterebilen, onu dinleyen bir meslektaşıyla yakınlaşarak bulur. Sevişmeleri sırasında Şehnaz’ı ilk defa orgazm olurken görürüz. Şehnaz’ın yüzündeki şaşkınlık sevgisizliğin ataletinden uyanma halinin coşkusunu yansıtır ve Şehnaz gözyaşlarına boğulur.
Devam etse neler olacak?
Sıra İstanbul’a gitmeye ve Cem’den gerçekten ayrılmaya gelir. Ama Dr. Şehnaz şiddet görür kocasından, onun bütün o uygar ve kentsoylu hallerine rağmen. Risotto yapan ve şarabı rakıya tercih eden Batılı mimarımız erkekliğini anımsar.
Film Şehnaz’ın arabasıyla gözyaşları içinde Karasu’ya dönerken son bulur.
Bize de “Tanrı kadını erkeğin şiddetinden korusun!” demek kalır.
Peki film devam etse neler olacak? Elmas anne-babasının yanına dönecek, evde genç bir dul kadın olarak hapis hayatı yaşayacak. Bir süre sonra yaşlıca ve yalnız bir adamla evlendirilecek. Belki şiddet görmeyecek ama sevginin hep uzağında bir yaşam sürecek.
Şehnaz’sa hemen ayrılamayacak Cem’den. Sayısız gidiş-gelişler, barışmalar, kavgalar acabalarla sürüp gidecek ilişki. Ta ki narsist Cem kendine yeni bir kurban bulup Şehnaz’ı terk edene ya da Şehnaz terapiye gidip ayrılma gücü bulana kadar.
Evet, gerçekten de Tanrı, kadını erkeğin gazabından korusun!
İllüstrasyon:
ÖZGE EKMEKÇİOĞLU
Tunca Bengin
Trump-Musk-Derin Devlet üçgeni...
9 Haziran 2025
Cem Kılıç
Yeni mezuna GSS borcu 2 yıl yok
9 Haziran 2025
Abdullah Karakuş
Bayram notları ve bayramlaşmalar
9 Haziran 2025
Hakkı Öcal
Netanyahu’nun intikamı çok acı olacak
9 Haziran 2025
Dr. Demet Erciyes
Çok uyku akıl sağlığını bozabilir mi?
9 Haziran 2025