Alper Hasanoğlu

Alper Hasanoğlu

alperh@therapiagroup.com

Tüm Yazıları

Bilgi Üniversitesi “The School of Life” programında her ay düzenli olarak bibliyoterapi atölyesi yapıyorum. Başka konularda da atölye çalışmalarım oluyor orada. Geçen ayki konu Filiz Aygündüz’ün “Prens Prensesi Sevmedi” adlı kitabıydı. Konu kadın erkek ilişkisi olduğu için sanırım, katılım çok iyiydi. Bu ayki atölye konusunu Lev Tolstoy’un “İvan İlyiç’in Ölümü” olarak belirledim. Yalnızca bir başvuru oldu. Şaka gibi. Bunun üzerine TSOL’ın yöneticisi Elvan Omay’la konuştuk, Paul Coelho’nun “Aldatmak” adlı romanını gelecek ayın konusu olarak belirledik. Eminim yine katılım çok olacak. Ne düşüneceğimi bilemiyorum.

Haberin Devamı

Oysa Tolstoy’un kitabı üzerinden ölümü ve dolayısıyla hayatın kendisini, neden yaşadığımızı, nasıl yaşamamız gerektiğini konuşacaktık.

Çalışamaz duruma gelmişti

Bu konularda en çok düşünen yazarlardan biri de Tolstoy’dur. Kırklı yaşlarının ortasına kadar ölüm düşüncesi yazarı çok fazla meşgul etmiş, hatta oldukça korkutmuştu. Hayatındaki ölümler onun kendi ölümü üzerine düşünmesine yol açmış, hayatını nasıl yaşadığını sorgulamaya başlamış ve bu da deyim yerindeyse dehşete kapılmasına yol açmıştı. Ölüm o kadar meşgul etmişti ki Tolstoy’u, gecelerce uykusuz kalmış, çalışamaz, yazamaz duruma gelmişti. Bu dehşet duygusuyla başa çıkmak için kendi ölümünü hayal etmiş, en ince ayrıntısına kadar gözünde canlandırmıştı. Hem de defalarca. Böylece bir süre sonra ölüm, kendi ölümü sıradan gelmeye başlamış ve korkusu oldukça hafiflemişti.

Kilise aforoz etti

49 yaşında tam bir dönüşüm geçirerek Hristiyanlığı neredeyse yeniden tanımlama ve hayat biçimini kökten değiştirmeye karar verdi. Özellikle savaşa karşı çıkmaması ve devleti savunması nedeniyle kilisenin dinsel öğretilerine karşı çıktı ve Evangelistlerin İncil’ini kendisi Rusçaya çevirdi. Kilisenin din anlayışının İsa’nın öğretisiyle çeliştiğini iddia ettiği ve bu görüşlerine “Diriliş” adlı romanında yer verdiği için kilise tarafından aforoz edildi.

Bu dönüşümle birlikte Tolstoy vejeteryan beslenmeye, alkol ve sigaradan uzak durmaya ve basit bir yaşam sürmeye karar verdi. Et yemek için ava çıkmanın cinayetle eş değerde olduğu düşüncesindeydi. Oburluğumuz yüzünden başka bir canlıyı öldürüyorduk. “Bütün kötülükler oburluktan kaynaklanır” diye de yazmıştı günlüğüne.

Haberin Devamı

Basit yaşam tarzı olarak köylülerin hayatını gösteriyordu, kendi de toprakla uğraşmaya, onlar gibi giyinip yaşamaya başladı. Mümkün olduğu kadar sade. İnsanların şehirlerdeki işlerde, kendilerinin hiçbir ilgilerinin olmadığı işlerde çalışmayı reddetmeleri gerektiğini yazdı defalarca. Köyde, köylüler gibi, basit yaşamalı ve toprağa yakın olmalıydı insan Tolstoy’a göre. Teknolojiye de karşıydı. Trene binmiyor, her yere yürüyerek gidiyordu.

Bilinmeze doğru yola çıktı

Eserlerinin telif hakkından feragat etmek ve kitaplarını Rus halkına bırakmak istiyordu. Karısıyla en büyük çatışmaları bu nedenle çıktı. Karısı buna kesinlikle karşıydı. Ona göre Tolstoy çocuklarını, torunlarını düşünmüyordu. 1910 yılında bu kavgalara dayanamayan Tolstoy yanında artık dostu da olan doktoru, üçüncü sınıf bir tren bileti alarak kimseye haber vermeden bir bilinmeze doğru yola çıktı. Evi terk etmek ve dilediği gibi basit bir hayat sürmek istiyordu. Ama yaşlı bedeni kış soğuğuna dayanamadı ve zatürre oldu. Astapova’da trenden inmek ve istasyon memurunun evinde yatmak zorunda kaldı. İyileşemedi ve orada öldü.

Haberin Devamı

Tolstoy’un din konusunda söyledikleri hayranları arasında neredeyse yeni bir din gibi karşılanmış ve Tolstoyculuk olarak anılmaya başlanmıştı. Pasifist ve nihilist bir anarşizmi andıran bu görüşlerin kendi adıyla anılmasına karşı çıkmıştı Tolstoy.

“İvan İlyiç’in Ölümü” adlı kitabında da burjuva şehir hayatının sinik bir eleştirisini yapar ve kapitalist düzenin iyi ve güzel olarak tanımladığı hayat biçimini benimseyen insanların yapay, mutsuz ve anlam yoksunu yaşamlarını anlatır. Kitaptaki tek olumlu karakter basit bir köy hayatı süren uşağı Gerasim’dir.

Yargıç İvan İlyiç hastalığının son günlerinde doğru bir hayat yaşamadığını derinden hissederek ölüm acısı çeker. Bir an önce ölmek ister, çünkü en azından ailesine verdiği eziyet son bulacaktır. “Onlar üzülmesin artık” diye düşünür. Gözlerini kapatırken karanlığın sonundaki ışığı görür. “O bitti artık. O yok” der ve ölür.

Ölüm ve hayat üzerine

İllüstrasyon: ÖZGE EKMEKÇİOĞLU