Apo'yu kim yakaladı?

AYRILIKÇI terör örgütü PKK'nın lideri Abdullah Öcalan 'ın yakalanıp Türkiye'ye getirilmesi ve şimdi işlediği suçların hesabını verecek olması, Türkiye'nin terörizme karşı verdiği, 30 bin yurttaşının canına ve (çeşitli tahminlere göre) 65 ila 100 milyar dolar arasında parasına mal olan büyük mücadelede gerçek bir zafer. Öcalan'ın etkisiz hale getirilmesi, elbette Türkiye'de Kürt sorununun bittiği anlamına gelmiyor, ama bunun PKK'nın belini kıracağını bekleyebiliriz.
Onbeş yıldır devam eden PKK terörüne karşı kazanılan bu zafer, elbette ki, öncelikle yurtsever Türkiye halkının, büyük bir fedakarlıkla silahlı isyana karşı savaşan askerlerimiz ve güvenlik güçleri mensuplarının zaferi. Türkiye hükümetlerinin terörizme karşı kararlı tavrının payı da büyük. Apo'nun (nihayet geçen Ekim ayında) Suriye'den çıkarılması; Rusya ve Yunanistan dahil hiç bir Avrupa ülkesinde barınma imkanı bulamayışı, kuşku yok ki, bu kararlı tavrın bir sonucu.
Ancak Apo'nun Avrupa'da barındırılmaması ve sonunda yakalanıp Türkiye'ye getirilmesi olayında bazı dost ve / veya müttefik ülkelerin sağladığı desteğin önemli rol oynadığı ortaya çıkıyor. Batı Avrupa ve Kuzey Amerika'daki PKK yandaşlarının garezinin Yunanistan, İsrail ve Kenya temsilciliklerine yöneldiğine bakacak olursak, dikkatler bu üç ülkenin rolü üzerinde toplanıyor.
Apo'nun Yunanlılar tarafından önce Yunanistan 'da, sonra Nairobi 'deki Yunan Büyükelçiliği'nde günlerce barındırılması, Güney Kıbrıs pasaportuyla dolaştırılması dünya çapında bir skandal. Şimdiye kadar Dışişleri, İçişleri, Kamu Güvenliği bakanları ile İstihbarat Teşkilatı başkanının başını yiyen bu skandalın akla getirdiği soru: Acaba (Türkiye gibi Yunanistan'da da) hükümetlerin tam olarak denetleyemediği güçler mi var? Acaba Başbakan Kostas Simitis son anda duruma müdahele ederek, Apo'nun Kenya yetkililerine teslim edilmesine yeşil ışık mı yaktı? Her durumda umarız bundan böyle Yunanistan'a aklı selim egemen olur ve terör örgütüne destek sağlanmasından vazgeçilir.
Türkiye'nin yeni ama yakın müttefiki İsrail 'in, Apo'nun yakalanmasına istihbarat sağlayarak yardımcı olduğuna inanmak için her türlü sebep vardı. Ne var ki Başbakan Binyamin Netanyahu, geçen perşembe günü istihbarat teşkilatı Mossad aracılığıyla, PKK'ya gayrı resmi bir şekilde gönderdiği mesajda, "İsrail'in Türk - Kürt çatışmasının dışında kalmaya kararlı olduğunu ve Apo'nun yakalanmasında hiç bir dahli olmadığını" bildirdi.
Mossad Başkanı Efraim Halevi, teşkilatın tarihinde görülmemiş bir adım attı. Bütün teşkilat mensuplarına bir mektup göndererek Apo olayında hiç bir rolleri olmadığını belirtti. İsrail'in önde gelen gazetelerinden Haaretz, hükümetin bu konuda kamuoyuna bir açıklama yapmaya zorladığı Halevi'nin teşkilatın ileride de belirli operasyonları kabullenme veya reddetme durumunda kalacağı gerekçesiyle direndiğini; sonunda mektup gönderilmesi konusunda uzlaşmaya varıldığını yazdı (20 Şubat). İsrail'in bundan böyle "başına bir de PKK belası sarmamak" gerekçesiyle bazı Avrupa ülkelerini andırır bir tutum izleyeceği anlaşılıyor.
İyice anlaşılan husus, Apo'nun yakalanıp Türkiye'ye iadesinde baş rolü ABD 'nin oynamış olması. Önce resmen yalanlanan bu rol, adları belirtilmeyen Amerikalı yetkililerin The New York Times 'a yaptıkları açıklamayla teyid edildi. Açıklamaya göre ABD, istihbarat faaliyetiyle desteklenen diplomatik baskılar yoluyla Suriye'den çıkarılmasından başlayarak, barınacak bir yer bulmaya uğraştığı dört ay boyunca Apo'nun peşini bırakmadı ve sonunda Kenya makamları tarafından Türkiye'ye teslim edilmesini sağladı. (NYT'ın söz konusu haberi 21 Şubat tarihli Milliyet 'te ayrıntılarıyla aktarıldı.)
Cumhurbaşkanı Demirel, Başbakan Ecevit ve bir önceki başbakan Yılmaz'ın ABD'ye teşekkürlerini sunmalarının sebebi de işte bu.




Yazara E-Posta: salpay@superonline.com