Geçenlerde bir Ankara sabahı, BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın Meclis’teki makamında çay ve sıcak peynirli poğaça eşliğinde sohbet ettik.
O gün Suriye krizi patlayınca, Demirtaş’ın masaya koyduğu ilginç teklifi yazamadım. Ama duymaya, dinlemeye değer...
Malum; bu aralar siyaset kulislerinde ”yeni bir Oslo” beklentisi var. Hükümet, silahların susması amacıyla PKK’yla yeni bir sürecin başlayabileceğinin sinyallerini çoktan vermiş durumda. Başbakan Tayyip Erdoğan, AK Parti kongresinden hemen önce ”İmralı’yla yeniden görüşülebilir” dedi ve hemen ardından Hürriyet’in Abdullah Öcalan’ın erkek kardeşiyle görüşmesinde ”müzakerelere hazır” olduğunu söylediğine dair manidar manşeti geldi...
Anladığım kadarıyla Öcalan’ın Mehmet Öcalan’a ifadeleri tam da öyle değil. Ancak burada görüşme kadar önemli olan, Hürriyet’in bu olayı manşete çekmiş olması.
Tabii komplo teorisyenlerinin fazla heyecanlanmasına gerek yok. Henüz İmralı’yla herhangi bir resmi görüşme, pazarlık ya da süreç başlamış değil; ama hükümet kanadından çekingen bir ”yoklama” var. Hem Suriye rejimi, hem de İran destekli bir PKK’yla mücadelenin hükümeti 2013 yerel seçimleri öncesine fazlasıyla yoracağını herkes biliyor. Büyük tavizler vermeden, ateşkes yolu aranıyor. Kamuoyu da bir anlamda hazırlanıyor.
Bütün bunları konuşmak için BDP Eşbaşkanı Demirtaş’ın kapısını çaldığımda, ilginçtir, Demirtaş’ın Ak Parti kongresi, dokunulmazlıkların kaldırılması ya da yükselen milliyetçi söylemden dolayı tedirgin değil, tam tersine çok rahat olduğunu gözlemledim.
Belki bunun bir nedeni, son dönem BDP oylarındaki hafif yükseliştir.
Ama kuşkusuz bir diğer nedeni de, Kürt coğrafyasındaki ”halet-i ruhiye.” Kürtler artık, birçok anlamda ”tarihi” bir konjonktürde olduklarına, 20’nci yüzyılda başaramadıkları kazanımları 21’inci yüzyılda elde edeceklerine inanıyorlar. ”Artık zamanımız geldi” duygusu hakim. Sadece Türkiye Kürtleri değil; son dönem Iraklı Kürt siyasetçiler ve Suriyeli Kürtlerden de hep aynı cümleleri işittim.
Peki Demirtaş ne dedi?
Müzakerelerin başlaması konusunda bilindik lafları ettikten sonra ”Biz müzakerelerin başlamasını tabii isteriz. Ama bu sürece paralel Meclis’te BDP, Ak Parti, CHP ve isterse başka partilerden oluşan bir Müzakereleri İzlemi Komisyonu kurulmasını öneriyoruz” dedi:
”Her 3 partinin de temsilcilerinden oluşan bu heyetin amacı, siyasi süreci takip etmek olmalı. Yani [başlarsa tabii, AA] müzakereleri siyasi açıdan izlemek, parlamentoyu ve grupları bu anlamda bilgilendirmek ve sorumluluğu paylaşmak.”
Devam etti: ”Müzakereler olacaksa, devamı ve kamuoyu için böyle bir heyetin büyük faydası olur. Tabii müzakerelerdeki bütün detaylar, istihbari veya askeri bilgiler bu heyetle paylaşılmak zorunda değil. Ama genel hatlarıyla parlamentoyu devreye sokmak ve gerektiğinde parlamentodan beslenen bir yapı, daha sağlıklı olacaktır. Böylece hem sorumluluk paylaşılır, hem de süreç, sadece AKP ve PKK arasında bir müzakere olmaktan çıkar. Muhalefet açısından AKP’nin olası bir çözümü kendine yontmasını önlemenin metodu da budur.”
CHP’nin Kürt meselesinde çözüm sürecine el atmasının BDP açısından değerli olduğunu, ancak CHP’nin bu konuda git-gel yaşadığını söyledi.
BDP cenahında, önümüzdeki süreçte Cumhurbaşkanı’nın da Kürt meselesi konusunda yeniden daha aktif olacağı beklentisi var. Gerçekleşirse, bu büyük şans olur.
Demirtaş’ın da teklifi, bir adım atılacaksa, sorumluluk ve rollerin daha geniş bir cepheye yayılması açısından önemli. Çünkü hepimiz biliyoruz ki, mevcut ‘suçlama’ ortamının sonu da yok, faydası da...
Önümüzdeki 3 yıl boyunca Türkiye’de 3 seçim var. Kimse silahların, operasyonların gölgesinde sandığa gitmek istemez. Bunun kimseye faydası yok. Bu yüzden mevcut tıkanıklığı aşmak ihtiyacı, devlet katında da hissediliyor.
Üstelik Suriye meselesinin üstesinden gelebilmek için, PKK’yla bir cins ateşkes şart. Türkiye aynı anda hem PKK, hem Beşar Esad, hem Maliki, hem İran, hem de İsrail’le kavgalı olamaz. Bu sürdürülmesi zor bir durum.
Bu denklemde en mantıklı manevra, hem ahlaki hem de realist olarak, Kürt meselesini çözmektir...