Aslı Aydıntaşbaş

Aslı Aydıntaşbaş

Tüm Yazıları

Yarbay Ali Tatar... O kalın, kara kaşlarıyla gazete sayfalarından gözlerini ısrarla bize diken, şerefi uğruna 4 yıl önce beylik tabancasını çekip tek kurşunla hayata veda eden, geride bıraktığı mektupta hepimize “Hukuksuzluk sürecine hukuk adına saygı gösterilemez” uyarısında bulunan o subay...
Bu hafta tüm sanıkların oybirliğiyle tahliye edildiği Poyrazköy davasının sembol ismi...
‘Poyrazköy’ denen ve içinde ‘Amirallere suikast’ iddialarından tut da, silahlı terör örgütü kurmak, uyuşturucu pazarlamak, ‘Kafes’ eylem planı çerçevesinde ilkokul çocuklarını havaya uçurmak ve gayrimüslimlere suikasta kadar türlü türlü iddiaların olduğu torba davadaki tahliyeler, Ali Tatar’ın ailesinde buruk da olsa mutlulukla karşılanmış.
Dün Ali Tatar’ın ağabeyi Ahmet Tatar’ı aradığımda, Poyrazköy sanığı Levent Pektaş’la telefonu yeni kapamıştı. “Tahliye haberine hepimiz sevindik. Bütün aileler birbirini aradı. Karanlık tünelin ucu göründü artık. İnşallah daha güzel günlere gebeyiz...”

‘ORTA ÇAĞ’I YAŞADIK’
Poyrazköy, Balyoz ve benzeri davaların aileleri, ‘Sessiz Çığlık’ adı altında düzenledikleri eylemler sayesinde birbirleriyle yakınlaşmış, Tatar’ın ifadesiyle ”Kocaman bir aile olmuştu.” Çığlıkları, 17 Aralık sürecine kadar sahiden sessizdi. Şimdiyse bambaşka bir ruh hali içindeler:
”Bu süreç bana bir kardeşimi kaybettirdi. Ama başka kardeşler edindim. Bizler 21. yüzyılda Orta Çağ’ı yaşadık adeta. Ama bir daha yaşansın istemiyoruz. İnanıyoruz ki, bu ülkede uluslararası insani normlarda bir hukuk gelecekse, Ali de oraya bir ışık olacak.”
Sesinde kızgınlık değil umut var. “Neden öfkeli değilsiniz? Neden hukuksuzluklara bunca yıldır seyirci kalanların şimdi adaletten söz etmesine isyan etmiyorsunuz?” diye soruyorum.

Haberin Devamı

‘İÇİMİZ UMUT DOLU’
“Bunlar bugünün konusu değil. Emin olun biz o kadar koyu bir karanlıktan geliyoruz ki, şu an hakikaten içimiz umut dolu. Evet, sorumlu makamlarda insanlar iradelerini kullanmadılar. Hukuksuzluk oldu. Ama şu anda her şeyden önce mağduriyetlerin giderilmesini, insanların cezaevinden çıkmasını istiyoruz. Ayrısı gayrısı yok; bizler büyük bir aileyiz artık...”
Yarbay Ali Tatar 5 Aralık 2009’da tutuklanmış, 16 Aralık’ta bırakılmış, hemen ardından hakkında yakalama kararı çıkarılınca, kapıda gelen görevlilere teslim olmak yerine “İçim buruk. Bana bu oyunu oynayanlara ve sahip çıkmayanlara kırgınım. Yaşadıklarımı ikinci defa kaldırmam mümkün değil” diyerek intiharı seçmişti. En ağırına giden sorguda, amirallere suikast yapacağı, öğretmenlik yaptığı piyadelere uyuşturucu sattığı, DHKP ve Ergenekon’la ilişkili olduğuna yönelik sorulardı.
Ahmet Tatar’a, o dönem bu davaları savunup daha sonra medyada ‘hata ettik’ diyenleri soruyorum. Hakan Albayrak ve Yıldıray Oğur gibi hükümete yakın yazarların son açıklamalarını dikkatle dinlemiş “O kadar incitici yazılar yazdılar ki! Ama çıkıp bu insanlar biz hata yapmışız diyorsa, bunun önünü açmak lazım ki, arkadan başkaları da gelsin. Başka türlü nasıl temizleneceğiz? Herkes kendi etki sahasında insanlara iletmeli ve bu mağduriyetin sona ermesi lazım.”

‘MEDYA LİNÇ ETTİ’
Peki, Ali Yarbay neden ölümü seçti? Ahmet Tatar, kardeşinin intiharına giden süreçte sürekli medyada hedef haline geldiğini, internet sitelerinde hakkında ithamlar çıktığını, medya linçinin katlanamaz boyuta geldiğini anlatıyor. Genelkurmay’ın “Merak etme biz bunlara inanmıyoruz” sözüne karşın bu yayınları engelleyemediğini anlatıyor. “Büyük bir isyan halindeydi. Sorguda çok alçak sorular sordular. Çocuklara uyuşturucu sağladığını yazdılar. Zıvanadan çıkarttılar. Ali tam bir askerdi. Mensup olduğu kurum için ölümü göze almış insanlar bunlar. Ama o kurum ‘bir an önce gidip teslim olmaları talimatı dışında bir şey demedi”
“Ali yavaş yavaş yıpratıldı. Yavaş yavaş inceltildi. Elleriyle ölüme iteklediler.”
Sonra hemen beni uyarırcasına ekliyor “Ama bak, bizim inancımızda kin tutmak yok. Mutlaka sorumlular hesap vermek durumda. O ayrı. Ama samimi özrü kabul ederiz.”

VEDA MEKTUBU

Haberin Devamı

Yarbay Ali Tatar, Fener maçına gideceğini söyleyip gizlice askeri okul sınavını kazanmış, yıllar içinde ”tam bir asker” olmuştu. 4 yıl önce, bir haysiyet patlaması anında arkasından bıraktığı veda mektubunda, şu satırlar vardı:
“İçim buruk. Bana bu oyunu oynayanlara ve sahip çıkmayanlara kırgınım. Yaşadıklarımı ikinci defa kaldırmam mümkün değil. (...) Hukuksuzluk sürecine hukuk adına saygı gösterilemez. Bu şekilde giderseniz ne yönetecek ne bir ordu ne yaşayacak cumhuriyet, bir ülke bulamayacaksınız. Şunu bilin ki, en küçük suçu ve günahı olmayan ben bu yapılan hukuksuzluğa isyan ve bu karanlığa bir nebze ışık olabilmek için hayatıma son veriyorum.”