CHP Genel Başkan Yardımcısı Süheyl Batum’un Zonguldak’taki bir konuşmada kullandığı “Meğerse asker kâğıttan kaplanmış” sözlerinin ardından bir kızılca kıyamet koptu.
Hem Ak Parti, hem de CHP içinden Batum’u eleştirenlerin çetelesini tutmak bile mümkün değil. Medyada “Batum istifa” çağrıları daha ilk günden başladı. CHP içinde bu fazla medyatik genel başkan yardımcısına “Sus artık; ağzını açma” mesajı çoktan gitmiş durumda.
Dün Başbakan Erdoğan, Meclis’teki grup konuşmasında şu zamana kadar CHP sözcüsüne veryansın eden AK Partililerden bir adım öteye giderek, “savcıları göreve çağırdı.” Demek ki pek yakında bir savcı çıkıp daha iki gün öncesine kadar “Ergenekoncu” dediğimiz Süheyl Batum’la ilgili bu sefer “askerlikten soğutma” davası açacak.
Dokunulmazlığı da olmadığı için muhtemelen CHP sözcüsünün bundan sonra tamamen sesi kesilecek. Hayırlara vesile ola.
Zaten Batum’un açıklamaları haber kanallarına düştüğü andan itibaren kamuoyunda geçmişten de çok iyi bildiğimiz ata sporu “Orduya uzanan eller kırılsın” başladı. Hatırlarsınız, geçmişte askeri eleştirmek, laf söylemek, ters bakmak, sorgulamak ve içinde “kahraman” dışında bir sıfat geçen cümle kullanmak yasak; bunu yapanlar da kötü, berbat ve vatan hainiydi.
Bu ata sporunu uzun zamandır unutmuş, ileri geri kahraman ordumuzu eleştirir olmuştuk. Şimdi Batum’un ağzına biber sürerek eski tabuları yeniden yaratıyoruz. Nasılsa hep bir ağızdan Süheyl Batum’u doya doya ayıplıyoruz.
Peki sizce bu anlattığım tabloda bir gariplik yok mu?
Ordu hâlâ tabuysa, öncelikle soralım nerede bu ileri demokrasinin ifade özgürlüğü?
Batum’un laflarını, CHP’de yönetici kimliği nedeniyle “diplomatik” bulmayabilirsiniz. Ama Allah aşkına, bu sözler şu zamana kadar askerlerle ilgili yazılıp çizilenlerden, “Otur oturduğun yerde, sen benim memurumsun” diye Genelkurmay Başkanı’nı gıyabında haşlayan Bülent Arınç’ın ifadelerinden daha mı rencide edici?
Gerçek şu ki ortada bir tezat var. Merkez medya, biraz iktidar korkusu, biraz da askerci görünmemek namına Ak Parti’lilerin demeçlerini eleştirmekten çekiniyor; ama iş CHP’ye gelince rahat hissediyor. Batum’a kızabilirsiniz, ama açıklamalarının Türkiye’nin en önemli meselesi haline gelmesi, biraz da başka yaygara alanlarının medyaya kapalı olmasıyla ilgili.
İşin garibi, ben “kâğıttan kaplan” lafının insanları neden bu kadar şaşırttığını anlayabilmiş değilim. Bu yakıştırmayı son birkaç yılda hiç değilse en az 10 kişiden duydum; hatta aynı ifadeyi kullanan yazarlar, daha ağırını söyleyen siyasiler oldu. En güldüğüm solcuların hayıflanması: “Adamların bütün gücü bize yetiyormuş.”
Eğer burada kast edilen, TSK’nın hiç de yıllardır kamuoyunun sandığı gibi “her alanda muktedir, emir komuta zinciri içinde ne yaptığını bilen, kanunların üzerinde mutlak güç sahibi” bir kurum olduğu algısının yıkılması ise, Batum haksız değil. Asker gerçekten kendisine pay biçtiğimiz siyasi güç ve beceriye sahip değilmiş. İyi ki de değilmiş! Gerçek şu ki daha düne kadar büyük siyasi iddiası olan ordu, üst üste yaptığı vahim hatalar ve zamanın ruhunu okuyamamanın verdiği hantallıkla tamamen marjinalize oldu. Marjinalize olması, demokrasi kültürü açısından iyi; ama bunun yanında tamamen dağılıp Balyoz gibi haklı olduğunu varsaydığım davalarda bile kendini savunmaktan aciz oluşu, biraz hüzünlü.
Burada Süheyl Batum’a yönelik tek meşru eleştiri, ordunun gücüyle alay etmesi değil, sözlerinde “Ah, vah bunlar keşke kâğıttan kaplan olmasa da kırıp geçirse ortalığı” gibi bir ima olabileceği ihtimalidir. Kendisi, yok diyor. Ben de Batum’un ifadelerini okuyunca, açıkçası böyle bir ima görmedim. Daha ziyade “asker gitti, bitti, geçiniz artık” şeklinde bir durum tespiti var.
O zaman neden memleketin bir numaralı gündemi bu?