Atilla ÖZSEVER
Prof. Gülmez, Avrupa'da memurun hem statülü güvencesi hem de grev hakkı bulunduğunu belirterek, "Parlemento ya da bir başka kurum tarafından onaylanan toplu sözleşmeyi memurun kabul etmemesi halinde grev hakkı doğar" dedi
"TÜRKİYE'de memurun iş güvencesi var bir de grev hakkı tanırsak işçilerle ayrıcalık doğar, fazlalık olur" şeklindeki görüşlere kamu sendikacılığı konusunda uzman TODAİE öğretim üyesi Prof. Dr. Mesut Gülmez, şu yanıtı verdi:
"Batı ülkelerinde memura grev hakkı tanınıyor diye güvencesiz bir statü söz konusu değildir. Hem iş güvencesi hem de grev hakkı vardır. Kamu kesiminde memurlar için yapılan toplu sözleşmelerin özel kesim gibi hukuksal bağlayıcılığı yoktur. Yani, bu toplu sözleşmelerin geçerli olabilmesi için hükümet, parlemento ya da sayıştay gibi kurumlar tarafından onaylanması gerekir. Eğer bu onaylama, memurların istediği gibi olmazsa grev hakkı doğar. Örneğin Fransa'da memurun hem statülü güvencesi, hem de grev hakkı vardır. Batı'da işçilerin iş güvencesi ile ilgili mevzuatı memurların güvenceli durumuna yaklaştırılırken, memurların toplu sözleşme ve grev hakkı da işçilerin konumuna yaklaştırılmaktadır. Batı'da
son 40 yıllık gelişme, bu yöndedir."
CHP Kocaeli milletvekili Bekir Yurdagül de, hakların olumsuz düzeyde değil olumlu düzeyde eşitlenmesi gerektiğini söyledi. Bekir Yurdagül, "İşçiye grev hakkının yanında iş güvencesi de tanınmalıdır. Türkiye iş güvencesiyle ilgili 158 sayılı ILO sözleşmesini kabul etmiştir, ancak yasası bir türlü çıkarılmamıştır. Memurun güvencesi var işçinin yoksa bu bir eksiklik" dedi.
Ülkemizde diğer bir iddia da memur sayısının fazla olmasıyla ilgilidir. Bir işveren kuruluşu olan TİSK'in hazırladığı memur raporunda, OECD ülkelerinde kamu personelinin toplam nüfusu oranının
yüzde 6.5 olduğu belirtilirken, Türkiye'de bu oranın yüzde 3.8 olduğu saptandı. Avrupa'daki oran ise, yüzde 7.6'dır. Yine TİSK'in raporuna göre, Türkiye'de kamu personeli başına düşen nüfus 26 kişi iken OECD'de 15 kişidir.
Bu arada CHP'li Yurdagül, Anayasa'da kamu çalışanlarına toplu sözleşme ve grev hakkının yasaklanmadığını hatırlatarak, "Şayet Anayasa engeli varsa, yasa tasarısı geri çekilsin. 8 yıldır mücadele eden ve bekleyen kamu çalışanları üç dört ay daha bekleyebilir. Tüm partiler grevli toplu sözleşmeli yasadan yana gözüküyorlar. Öylese önce Anayasa değişikliği yapıp, daha sonra grevli toplu sözleşmeli yasayı meclise sevk edelim" dedi.
Prof. Dr. Mesut Gülmez de, "Sosyolojik olarak hak arama anlayışı, yasal konumu aşabilir. Yasalar, kağıt üzerinde kalabilir. Nasıl yasa yokken memurlar sendika kurmuşlar ve bu gerçek hale gelmişse koşulların oluşması halinde toplu sözleşme ve grev hakkı da söz konusu olabilir. Kaldı ki Anayasa'da grev yasaklanmamıştır. Tarih, bu sosyolojik gelişmelerin tanığıdır. Önyargılara bağlı kalmayalım. Memur, dünkü kapıkulu anlayışındaki memur değildir. İşçi niteliği ağır basmıştır. Mevcut konumdan geri bir yasa, çıktığı andan itibaren aşınmasın" diye konuştu.
İSTANBUL Tabip Odası, eski genel sekreterlerinden Dr. Nejat Yazıcıoğlu anısına her yıl düzenlenen işçi sağlığı ödüllerini belirledi. Oluşturulan juri, bu yıl 3 dalda ödül verilmesini kararlaştırdı. Onur ödülü, ömrünü işçi sağlığı çalışmalarına adamış Prof. Dr. Turhan Akbulut'a, bilim ödülü de bu alanda en iyi bilimsel çalışmayı yapan Dr. Fahrettin Doğusan'a verildi.
Hizmet ödülünün ise, işçi sağlığı alanında öncü çalışmalar yapan ve bu daldaki hekimlerin eğitimlerine öncülük eden meslek hastalıkları hastaneleri adına İstanbul Meslek Hastalıkları Hastanesi'ne verilmesi uygun görüldü. Ülkemizde diğer iki meslek hastalıkları hastanesi Ankara ve Zonguldak'ta bulunuyor. Ödüller, 18 Mart günü saat 17.00'de Eczacılar Odası Lokali'nde verilecek.
1994 yılına kadar bütçede kamu personeline ayrılan pay, rant kesimine ayrılan paydan hep fazlaydı. 1993'te personel harcamalarının payı yüzde 34.9 iken, faize ayrılan pay ise yüzde 24 idi. 1994'te bütçeden kamu personeli için ayrılan pay yüzde 30.4'e düşerken, faiz kesiminin payı yüzde 33.2'ye çıktı.
1998 bütçesinde ise, personelin payı yüzde 23.7'ye inerken rant kesimine aktarılan pay yüzde 39.9'a yükseldi. Kamu çalışanlarının mücadelesi esas itibariyle, bütçeden sermaye ve rant kesimine değil emek kesimine daha fazla kaynak aktarılmasının mücadelesidir. Grev hakkına sahip olan bir sendika, kamu işverenini ücret ve diğer hakları için zorlayarak bütçeden memurlara daha fazla kaynak aktarılması için mücadele edecektir. Bu durum siyasi iktidarların işine gelmediği için hukuki, teknik gerekçeler ileri sürülerek memurlara toplu sözleşmeli grev hakkı verilmesine engel olunmak isteniyor.
RANT kesimi kendisinden çok düşük vergi alınmasına bile tepki gösteriyor. Başta bankacılar olmak üzere
borsa aracı kurumlarından oluşan rant kesimi, hükümet düzeyinde çeşitli lobi faaliyeti yaparak tasarının çıkmamasını ya da en azından eski sistemin aynen kalmasını istiyor. Bu kesimin temsilcileri, tasarının mecliste görüşülmesinden bu yana Ankara'da karargah kurmuş durumda.
Oysa vergi ile ilgili yasa tasarısı, rant kesimine çok düşük miktarda vergi getiriyor. Tasarıya göre, yılda 15 milyar lira faiz geliri elden edenler, ancak yıllık 12 milyon lira vergi verecekler.
Asgari ücretli bir çalışan ise, yılda 61 milyon lira vergi ödüyor. 1997 yılı başında 15 milyar lirası olan bir kişi, bu parayı bankaya yatırıp yüzde 100 faiz geliri elde etse yıl sonundaki parası 30 milyar liraya varır. Bu paranın 15 milyar lirası faiz geliri olduğundan, bu faiz geliri için 1998 yılında bir defada değil üç taksitte sadece 12 milyon lira vergi ödeyecek. Yani üç ayda bir 4 milyon lira verecek. Bu kişinin ödediği vergi oranı binde 1.
Oysa 24 milyon lira net ücret alan bir asgari ücretli, her ay peşin olarak 5 milyon 79 bin 375 lira vergi ödeyecek. Asgari ücretlinin yıllık vergisi ise, 61 milyon lirayı buluyor. Bu çalışanın vergi kesintisi ise, yüzde 25.
25 milyar lira faiz geliri elde bir kişi de, yıllık sadece 275 milyon lira vergi ödeyecek. Vergi oranı yüzde 1.1. 50 milyar lira faiz geliri elde edenin vergisi de yıllık 1 milyar 335 milyon lira, oranı ise yüzde 2.75.
HALEN mecliste görüşülmekte olan Kamu Görevlileri Sendikaları Yasa Tasarısı, Başbakan Mesut Yılmaz tarafından çıkarılan 20 Kasım 1997 tarihli genelgeden daha geri hükümler taşıyor. Tüm kamu kuruluşlarına gönderilen Başbakınlık genelgesinde, Anayasa'da kamu görevlilerinin sendika kurmasına imkan veren değişikliklerin yapıldığı hatırlatılarak, şu hususlarda kolaylık gösterilmesi isteniyor:
* Sendika üyesi kamu görevlilerinin yazılı başvuruları halinde üyelik aidatlarının yetkili merciler marifeti ile aylıklarından kesilerek sendika hesabına yatırılması,
* Kamu görevlilerinin sendika ve üst kuruluş kurma, sendikalara üye olma, sendikal etkinliklerde bulunma yolundaki başvuru girişimlerinin engellenmemesi,
* Sendikaların genel kurul yapma, çeşitli toplantılar düzenleme, sosyal, kültürel etkinliklerde bulunmalarının kısıtlanıp yasaklanmaması,
* Sendika yöneticisi ve üyelerine sendikal çalışmaları nedeniyle disiplin cezaları uygulanmaması,
* Sendikaların kanunlar çerçevesindeki etkinliklerine genel kolluk yetkisinin kullanılarak müdahale edilmemesi,
* Sendikalarla diyaloğa girilerek, işbirliği yapılması, görüş ve önerilerinin alınması.
Genelgede bu tür hususlar söz konusu iken, yasa tasarısında işkolu düzeyindeki memurların ancak yüzde 10'dan fazlasını örgütleyen sendika aidat kesebilecek. Genelge Milli Savunma Bakanlığı'na gönderildiği ve o işkolundaki sendikal faaliyete yasaklama getirilmediği halde, tasarıda milli savunma işkolundaki sivil memurların sendika kurması yasaklanıyor. Ayrıca sendikaların etkinliklerinde güvenlik güçlerinin nasıl davrandığı ise kamuoyunun malumu...