Ayşe Gökçe Susam

Ayşe Gökçe Susam

milliyetege@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

BİR yılsonu klasiğidir! Geride kalan yılın önemli olayları ekranlarda dönmeye başlar. Hafızamızın hafifçe tozlanan gölgeli köşelerinden birer birer çıkarır, bir yılın iz bırakan havadislerini yeniden hatırlarız.
Gündemin bu kadar yoğun olup hızla değiştiği, buna karşılık toplumsal hafızanın bir o kadar zayıf olduğu bizim memleket için bir fırsattır bu revizyon. Hele benim gibi yaşı genç, hafızası ihtiyar olanlar için bulunmaz bir nimettir.
Aslında toplumsal bir ilaç sözünü ettiğimiz. Gündelik hayatın koşuşturması, gerilimi içinde bir durup soluklanıp, ülkede neler olup bittiğini başka bir gözle görmemizi sağlayan bir ilaç. Ben buna, “almanak kültürü” demeyi öneriyorum.

Göz göre göre
Yılbaşı öncesi televizyon kanallarındaki “Geçen yıl neler olmuştu?” yayını bir acı, bir tatlı, bir karanlık, bir iç açıcı haberler seçilerek hazırlanır. Eh, aslına bakarsanız bu da doğru bir mantıktır. Hayat da böyle değil mi?
Ama bu yıl, 2010’un değerlendirmesini izledikten sonra, kafamda tek bir cümle dönüp durdu: Yok yere ne kadar çok can yitirmişiz bir senede... “Kader” değil, insan hatası... Tam anlamıyla, göz göre göre...
Misal?
Elazığ’da, 40 kişi can vermese adını bile duymayacağımız bir köyde, insanlar depremden değil, dayanıksız kerpiç evlerden öldüler. Yeni kapatılmış bir mezarda ağlayarak annesini arayan Keko Çiçek’in acısı, bir günah gibi hepimizin boynunda asılı kaldı.
* * *
Rize’de heyelan oldu. 12 kişi can verdi. Bu, Karadeniz’de yüzyılda bir gerçekleşen bir doğal afet de değil üstelik. Bölgede heyelan riski olduğunu ortaokul kitapları bile yazar. Ama yine de heyelan bölgesinde çarpık yapılaşmaya izin veriliyor. Heyelandan değil, çarpık yapılaşmadan, öylesine 12 can yitiriliyor. Bizim için sadece acı bir haber. Gidin bir de ateşin düştüğü yere sorun...
İzmir’de gencecik bir kadın durakta beklerken, otobüsün çarptığı elektrik direğinin altında kalarak can verdi. Trafikte aşırı hız, alkol, kurallara uymama yüzünden yıllardır olduğu gibi, bu yıl da yitirilen canların haddi var hesabı yok.
Her gün üçüncü sayfalara mutlaka bir silahla öldürme haberi düşüyor. Ama yine bu yıl biterken, Meclis’e “Herkes silah alsın, hatta mümkünse beşer silahla kovboy gibi ortalıkta dolansın, varsın kan gövdeyi götürsün” adlı yasa tasarısı getiriliyor.
* * *
Kadınlar, “Her gün üç kadın erkek şiddeti yüzünden hayatını kaybediyor.” diye bağıra dursun, devlet, eşinden şiddet yüzünden boşanan Ayşe Paşalı’ya koruma vermiyor. Telafisi yok, Ayşe Paşalı, artık yaşamıyor. Boşandığı kocası tarafından öldürüldü.
* * *
İş kazaları, eğri büğrü kurulmuş iskelelerde, ekmek parası için cambazlık eden işçiler, tersane işçileri, Karadon Madeni’nde can veren gencecik yüzler...
Biliyorum, içinizi kararttım, ama diyeceğim o ki, bütün bu tablo bize pek çok derin acıyı engellemenin hiç de zor olmadığını gösteriyor.
Ben 2010 almanağına bakarak, insan yaşamının bu kadar ucuz olmadığı, hiç uğruna evlere ateş düşmeyen bir yeni yıl diliyorum.
Okura söz! Bu karanlık yeni yıl yazısını telafi etmek için haftaya keyifli bir yazı hazırlayacağım sizlere.