BİR varmış bir yokmuş... Bir gün bir “ileri demokrasi” ülkesinde, ülkenin ileri gelenleri toplanmışlar ve bu ülkenin ilim, irfan, özgür düşünce yuvası üniversitelerinde daha da güzel neler yapılabilir diye istişareye oturmuşlar. Oz Büyücüsü değil ama YÖK Başkanı, ülkenin kralı değil ama Başbakanı ve denizler dağlar aşırı bu “güzel ama yalnız” ülkenin üniversitelerinden rektörler, ihtişamlı sarayda toplanarak konuyu konuşmaya başlamışlar.
Ama gelin görün ki ülkenin kalabalık mı kalabalık, işsiz mi işsiz, umutsuz mu umutsuz gençleri, “Üniversitelerle ilgili konularda bizim de fikrimiz alınsın, bizim de sözümüz dinlensin” diye tutturmuşlar.
İleri demokrasi ülkesinin Başbakanı, sarayın kapısı önüne gelmeye çalışan bu kendini bilmez gençlere çok sinirlenmiş. Ülkenin başı kavuklu, sözü kanun, iktidarı pek kişilerini de çileden çıkarmış bu haddini bilmezlik.
“Üniversitelerde parasız eğitim, herkese eşit eğitim hakkı da neymiş? Okuyun adam olun dedik ama her işe burnunuzu sokun demedik! Polisler! Bu çapulcu öğrencilerin üzerine yürüne, her birine boca boca birer gazı sıkıla, gözünün yaşına bakmaksızın gani gani cop, yumruk, tekme vurula” buyurmuşlar.
Ortalık bir kez daha mahşer yerine dönmüş ileri demokrasi ülkesinde. Bir bebek, bir polis botu darbesiyle anne karnında ölmüş. Elli öğrenci gözaltına alınmış. Kimi gençlerin yüzü gözü dağıtılmış, kimi saçından yerlerde sürünmüş...
Bu masal da burada bitmemiş... Masalın kahramanlarının başına gökten üç elma değil öğrencilerden taze yumurta düşmüş. Olur mu olur?! Her şey bir acayip zaten bu masalda...
Sizi bir acayip masalın peşine takıp buraya kadar yazıyı okuttuysak ne âlâ sevgili okur! Çünkü yazı bundan sonra olanca gerçekliğiyle devam ediyor.
Öğrenciler polis copu, birer gazı, Başbakan azarıyla sindirilmeye çalışılan seslerini, ancak yumurtalı eylemlerle -ki aslında pek de yaratıcı olmayan dünya çapında bir eylem klasiğidir- medyada duyurabileceklerini biliyorlar. Bu nedenle, Ankara Üniversitesi’ndeki eylemde yumurtaları atar atmaz, kendilerini görüntüleyen kameralara, fırsattan istifade bir fotoğraf gösteriyorlar: Dolmabahçe’deki toplantıyı protesto ettikleri eylemde dövülen bir öğrenci arkadaşlarının fotoğrafı...
Yumurtaların hedefindeki isim AKP Milletvekili, TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu, şu değerlendirmeyi yapıyor:
(Kuzu’nun ilk değerlendirmesi öğrencilerin beyinsiz oldukları yönündeydi. Bu ikinci değerlendirme.)
“Yumurtadan sonra taş atarlar. Taştan sonra silah gelir. Bunların taş atan çocuklardan farkı yok.(...) Salondaki çocukların yüzde 90’ı dinlemek istiyor. Ben 40 gün önceden davet edilmişim. İfade özgürlüğüm var. İfade özgürlüğüm engelleniyor.”
Üniversitelerin geleceği ile ilgili kararlarda söz verilmeyen, copu ve biber gazını yiyen öğrencilerin de ifade özgürlüğünün fena halde engellendiğini düşünmüyor mu acaba hiç Sayın Kuzu?
Kendisinin gündeminde yumurta atanların, taş atabilme ardından ellerine silah alabilme ihtimalleri üzerine paranoyak spekülasyonlar var. Başbakan da, yumurtaları omlet yapmayıp ziyan eden öğrencilere en ağır yaptırımların uygulanacağını müjdeledi.
Peki, gencecik dal gibi bir kızın karnındaki bebeği tekmeyle öldürenlere en ağır yaptırımları uygulamaya niyetli kimseler yok mu ortalarda? Ya da demokratik hak olan bir öğrenci eyleminde ağzı burnu dağıtılan öğrencinin uğradığı farazi değil, gerçek şiddeti sorgulayan yok mu?