YazarlarBakarsan bağ, bakmazsan dağ olur

Bakarsan bağ, bakmazsan dağ olur

25.05.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

Bakarsan bağ, bakmazsan dağ olur

Bakarsan bağ, bakmazsan dağ olur


Zehra GÜNGÖR

Rıza Işık, Işıklar Holding'in yönetim kurulu başkanı. Çimento ve ambalaj alanında isimlerini duyuran Işıklar, Reşat Paşa Konağı'nı da restore ettirip, turizme kazandırdılar. Mart ayında Işıklar'ın Bulgaristan'daki özelleştirmeden aldıkları kraft torba fabrikasının açılışında bulunmuş, yönetim kurulu başkanı Rıza Işık ve kardeşi Uğur Işık ile tanışma fırsatı bulmuştum. Bende bıraktıkları izlenim, doğru zamanda, doğru yerde ve doğru insanlarla yatırım yaptıklarıydı. Bu saptamamda yanılmamışım. İşte bir Işıklar Holding yatırımının daha sahne arkası..
1993 yılında Işıklar Holding, Ankara'nın Kalecik yöresinde özelleştirmeden Çimhol adında bir çimento fabrikası satın alır. Bu fabrikanın da yine Kalecik'te 500 dönüm bir arazisi vardır. Rıza Işık, etrafı çevrili, mezbelelik halde duran bu arazinin bir işe yaraması gerektiğini düşünür. Sonra bir bakar, Türkiye'nin en iyi üzümlerinin üretildiği Kalecik ve civarında bağlar var. O an, 'neden olmasın?' der.
Önce Fransız uzmanlarla toprağın analizi yapılır, komşu bağlardaki üzümlerin kaliteleri incelenir. Ondan sonra 'bu arazide üzüm yetiştirilebilir' kararına varılır. Ardından arazinin üzerine bir şarap fabrikası kurulur. Fransız Viti Gestion firmasıyla anlaşma yapılır. Teknik hizmet alınır ve arazi yeniden bağ halini alır. Fransa'dan dört ayrı cins meşe fıçılar gelir. Önce 50 dönüme Kalecik Karası üzümü dikilir.
Rıza Işık, hedeflerinin tutması halinde önümüzdeki yıl ayrı bir karışım oluşturmak için Fransızlar'ın Cabernet, Carignan ve Syrah tipi üzümlerini bir 50 dönümlük arazi üzerinde yetiştireceklerini ve bu dikimlerden de üç yıl sonra sonuç alınacağını söylüyor.
Bu yıl Ankara'daki araziye kurulan fabrikada çok az üretim yapılacak. Civarda Kalecik Karası üzüm üreten bir köylüden alınan üzümler işlenerek 7 bin şişe şarap "Domain Kalecik" adıyla Temmuz'da pazara verilecek. Işıklar Holding'in şarapları bu ay şişelenmeye başladı. Çok az üretim olduğu için yalnız Reşat Paşa Konağı'nda satılacak.
Geri kalan arazinin bağa dönüştürülmesi için üzümler Fransız stiline göre dikilecek. Arazinin tamamının bağ olması halinde "Domain Kalecik" in kapasitesi 400 bin şişeye kadar çıkabilecek. Büyüklerimiz doğru söylemiş, "bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ olur".

Halis Ağa'nın müsteşar merakı

Kendisinden 39 yaş küçük Özlem Özkan'la evlenerek gazetelerin renkli sayfalarını dolduran Toprak Holding'in sahibi Halis Toprak, Cannes'da genç eşiyle balayı yaparken, Hazine eski Müsteşarı Yener Dinçmen de Toprakbank'taki yönetim kurulu başkanlığı odasına yerleşmekle meşgul.
Liceli Halis Toprak'ın mülkiye mezunu hazine müsteşarlarına merakı olduğunu bilmeyen yok. Altı yıl içinde arka arkaya üç müsteşarı da transfer etti.
Halis Toprak 1993'ten beri Hazine müsteşarlığı yapmış bürokratları Toprakbank'a yönetim kurulu başkanı yapan Halis Toprak, yine aynı hızla bu müsteşarları elinden kaçırıyor. Bunun gerekçesi olarak Halis Toprak'ın eski hazine müsteşarı yeni banka yönetim kurulu başkanlarının işlerine çok fazla müdahale ettiği iddia ediliyor. "Önemli olan bu kişileri transfer edip, yüklü paralar vermek değil, onları uzun süre tutmaktır," deniliyor.
Toprak Holding'in bir aile şirketi yapısından sıyrılıp, kurumsallaşmak için gösterdiği çabaların Toprakbank'taki ilk kilometre taşı Ertuğrul Kumcuoğlu oldu. 1993'te başladığı görevine 1998'in ocağında Mahfi Eğilmez Toprakbank yönetim kurulu başkanı olunca seçimlere kadar murahhas aza olarak devam etti. Kumcuoğlu, Maliye Bakanlığı maliye müfettişi, Cenevre'de BM maliye ve ekonomi müşaviri, Maliye Bakanlığı müsteşarlığı, KKTC büyükelçisi, Başbakanlık başdanışmanlığı yapmıştı.
Ocak 1998'de Toprakbank yönetim kurulu başkanı olan Mahfi Eğilmez, Mart 99'da bu görevinden istifa etti. Eğilmez, gelirler genel müdür yardımcılığı, maliye müfettişi, Hazine KİT daire başkanı, Hazine kamu finansmanı genel müdürü, Hazine dış ticaret müsteşar yardımcılığı, Dünya Bankası Türkiye guvernörlüğü vekilliği, Washington büyükelçiliği ekonomi ve ticaret başmüşavirliği, Hazine müsteşarlığı yapan değerli bir bürokrattı. Toprakbank'ta ancak bir yıl kalabildi.
Şimdi Hazine dış ticaret müsteşarlığı, müsteşar yardımcılığı, Başbakanlık başdanışmanlığı, Başbakanlık müşavirliği, İlaç İşverenler Sendikası genel sekreterliği, Ziraat Bankası genel müdürlüğü ve Hazine müsteşarlığı yapan Yener Dinçmen'i bünyesine katan Halis Toprak, Dinçmen'i bakalım ne kadar tutmayı başarabilecek. Zira, daha önce de özel sektörde çalışıp kamuya dönen Dinçmen'in kalbi hep kamu için çarpıyor. Bunu da her fırsatta söylüyor.

Bu kez kültür sahaya çıkıyor

Şirketlerin sosyal sorumlulukları arasında çoğu kez bir spor kulübüne katkıda bulunmak da yatar. Şirketler katkılarından dolayı kulübün formasının arkasına, önüne adlarını yazdırırlar. Beko, Vestel, Arçelik, Pirelli gibi markalar hep böyle spor izleyicilerinin zihinlerine yerleşmişlerdir.
Geçtiğimiz günlerde bir ticari şirketin değil, bir kültür şirketi olan Altın Kitaplar'ın spora sponsor olduğuna şahit oldum. Birinci Amatör Küme'de oynayan Cihangir Spor Klübü ve İstanbul Erkek Lisesi öğrencilerinden oluşan İstanbul Spor Voleybol takımı göğüslerinde "Altın Kitaplar" yazısıyla bir sezon maça çıktılar.
Altın Kitaplar'ın ortaklarından Hüsnü Terek iki takıma da forma yaptırmış. Her bir takımın formaları için 200'er milyon lira para harcanmış. Bir sezon boyunca Cihangir ve İstanbul Sporlu oyuncular "Altın Kitaplar" yazılı formaları taşıyacaklar.
Hüsnü Terek, Altın Kitaplar'ın sosyal yönünün de bilinmesini istediği için yapmış bunu. Türünün ilk örneği olan, bir yayınevinin sponsorluğu diğerlerine de örnek olması, ya da futbol izleyicilerinin daha çok kitap okuması dileğiyle..
(ML11 poster)

Kongre neredeyse alerji oluyordu

Siz hiç bir kongrenin apar topar yer değiştirdiğini duydunuz mu? Vip Turizm'in üzerinde bir yıldır çalıştığı, İstanbul'da gerçekleştirilmesine günler kalan 2500 kişilik Avrupa Solunum Derneği Pediatrik Asamblesi ve Avrupa Pediatrik Alerji ve İmonoloji Derneği Ortak Kongresi'ne katılacak olan uluslararası uzman doktorlar bölgedeki Kosova Savaşı ve Türkiye'deki terör olaylarını gerekçe göstererek Türkiye'ye gelmeme kararı aldılar. İptaller artınca, kongre de tehlikeye girmeye başladı. 48 ülkeden gelecek katılımcılar 300 bilimsel tebliğ sunacaktı, 200 kuruluş da sergi yapacaktı. Vip Turizm'in ortaklarından Ceylan Pirinççioğlu, ani bir manevrayla kongreyi Almanya, Berlin'e taşıdı. Kongre yarın Berlin'de başlayacak ve 29 Mayıs'a kadar sürecek.
Kongrenin ellerinden kaçmasını önleyen Pirinççioğlu, Almanya'ya kongreyi taşıyarak, Türk organizasyonu ve Türkiye'nin tanıtımını da gerçekleştiriyor. Berlin'in seçiliş nedeni ise Türk nüfusun çok olması ve Türkiye'nin bu ülkede lobi yapmasının olanaklarından kaynaklanıyor. Vip Turizm bünyesinde bulunan 150 kişilik ekiple kongre, tamamıyla bir türk organizasyonu olacak. Kongrenin açılışı öncesi yapılacak Türk gecesi ve Türkiye'nin tanıtımıyla kongre Türkiye'nin de lobisi niteliğinde olacak. "Türkiye'nin tanıtımı Hollywood'dan geçer" diyen Pirinççioğlu, bu manevrasıyla hem kongreyi kurtardı, hem de tanıtım hanesine bir çizgi daha attırdı.

Nissan'ın koltukları Türkiye'den

Nissan Japonya'nın Toyota'dan sonra ikinci büyük otomobil markası. 1997'de Japonya'ya gittiğimde özellikle Tokyo sokaklarında her ticari taksinin Nissan olması dikkatimi çekmişti. Geçtiğimiz aylarda dünyada Renault ile güçlerini birleştiren Nissan'ın Türkiye'ye ithalatını Çukurova Grubu gerçekliştiriyordu. Bu iş kurulan Nissan Otomotiv A.Ş'nin başlangıçta yüzde .40'ı Çukurova'nın yüzde 60'ı ise Japonların tanınmış finans kuruluşu Sumitomo'nundu. 1996'da yapılan sermaye artırımından sonra Çukurova'nın hisseleri yüzde 5.85'e düşerken, Sumitomo'nun hisseleri yüzde 94.15'e yükseldi. Bugün Türkiye'de Nissan'ın kontrolü Sumitomo'nun elinde.
Nissan Otomotiv'in Genel Müdürü Sami Nacaroğlu ve pazarlamadan sorumlu genel müdür yardımcısı Orhan Genel'in verdiği bilgilere göre Japonya Nissan Türkiye'yi çok önemsiyor. Hedefleri bugün yüzde 3 olan pazar paylarını yüzde 5'e çıkarmak. O nedenle, 2001 yılında 25 bin adet, 2005 -7 yıllarında ise yılda 50 bin adet otomobil satmayı planlıyorlar. Japonlar bunları hedefleyedursun, Sami Nacaroğlu da Türkiye'yi Nissan'ın portföyüne sokmaya çalışıyor. Nasıl mı?
Bu saatten sonra Türkiye'de üçüncü Japon firmasının üretime gitmesinin sözkonu olamayacağını gören Nacaroğlu, Renault evliliğiyle dışa dönük bir strateji uygulayan Nissan Japonya'nın Türkiye'den yan sanayi almasını sağlamaya çalışıyor. Cant, akü, elektrik donanımı, koltuk ve benzeri yan ürünlerini Türkiye'den alması için o çok zor karar veren Japonlar inandırılmış, şimdi bu sürecin işlemesi için zamanı değerlendirmeye çalışılıyor.