En yükseklerinde bir yerlerindeydim İzmir’in... “Bu şehri seviyorum” diyorum içimden. “Bazen kalabalığının içinde öyle kayboluyoruz ki, nerede yaşadığımızı unutuyoruz” diye iç geçiriyorum. Ve işte böyle zamanlarda yaşadığım yere kuşbakışı bakma içgüdüsü geliyor aklıma. Çıkıyorum Karşıyaka sırtlarına. Dünya Barış Anıtı’na... Işıkları seyre dalıyorum. Otoyolun, evlerin, gemilerin, sahilin... Işıkların az olduğu, ışıkların çok olduğu yerleri getiriyorum gözümün önüne. Günboyu ajans sıralarına düşen onlarca haberin ardında koybolan sokak aralarını daha iyi görüyorum şimdi. Haberler kayboluyor, o sokak aralarının insanları önümdeki manzaranın kahramanı oluyor. Az önce tam ortasındayken kulağımda çınlayan uğultusu gidiyor, yerini sessizliğe bırakıyor. Tek bir ses yok... Arabaların ışıklarını görüp seslerini duymamak... Dünya Barış Anıtı’nın olduğu noktadan neredeyse tüm İzmir’i görmek mümkün. Körfez tüm güzelliğiyle tam karşımda. Yaşadığım yere kuşbakışı bakıyorum. Sanki yaşadığım yerle göz göze geliyorum. “Ben bu şehri seviyorum” diye iç geçiriyorum.
Hayat kazandırdı
Dönüşte yıllardır beni kendine bağlayan caddedeyim. Tam 18 yıldır, aradaki 3 seneyi çıkartırsak, ben şimdi gazetenin bulunduğu Şehitler Caddesi’ne her sabah geliyor, her akşam da limanın önünden evime gidiyorum. Üniversitede başladı bu macera. Dokuz Eylül Güzel Sanatlar Fakültesi’nde... Sonra artık yerinde Yaşar Üniversitesi olan Gazete Ege’de devam etti. Şimdiyse Milliyet’te... Her sabah aynı ve her akşam aynı yolu gidip geliyorum. Bazen kader çizgisine benzetiyorlar bu rotayı. İşte bu yolun dönüşlerinde geçtiğim, limanın önünden Konak’a doğru uzanan caddedeyim. Sol tarafta duran, yıllarca yüzüne bakmadığım ama ardından içinde bir telaş başlayınca her gün dönüp göz attığım havagazı fabrikasının önünden geçiyorum. Dönüp bakıyorum, bir daha bakıyorum. Geriye baka baka gidiyorum. Işıl ışıl bahçe ve tam önünde duran köz gibi yanan bacası. Bahçe düzenlemesi bitmiş, ışıklandırmalar tamamlanmış. Geçen hafta ilk gördüğüm günden beri her akşam, dönüp bir daha bakıyorum. Tarihi Havagazı Fabrikası’nın Mösyö Marşe’ye 1857’de ilk kuruluş imtiyazı verilmiş. Daha sonra da İngiliz gazeteci Edwards işletmeye açmış. Yaklaşık 150 yıl önce, 1862’de Fransız “Laidloux and Sons” şirketi tarafından inşaatına başlanan Havagazı Fabrikası, 1902 yılından itibaren İzmir’in havagazı ile aydınlatma sisteminin odak noktasını oluşturmuş. Güzel İzmir, sayesinde geceleri aydınlık olmuş. Yakın geçmişe kadar da kentin kimi bölgelerindeki şebekeyle, evlerin gaz ihtiyacını karşılayan Alsancak’taki fabrika, önünden gelip geçerken hep içimi karartır dururdu. Kenti aydınlatmak için kurulmuş ama iç karartan bir bina olarak kaderine terk edilmiş görünürdü.
Bayramdan sonra tamamlanacak
Yıllarca terk edilmiş gibi görünen Havagazı Fabrikası Büyükşehir Belediyesi’nin yaptığı restorasyon çalışmaları sonunda şimdiden can bulmuş görünüyor. Bayram sonrasındaki hafta, çalışmalar tamamlandığında içinde bir hayat başlayacak. Açıkhava sineması, sergi alanı, alışveriş standları, kafeteryalar, eğlence yeri, otopark ve yeşil alanlarıyla kentin kalbinde bir kültür merkezi olacak. Aslına uygun olarak gerçekleştirilen restorasyonla yüzü gülen fabrikanın bahçesine, imar planı yapılmış bir bölgeden sökülerek bakıma alınan 4 asırlık zeytin ağacı yerleştirilmiş bir de... Sadece ona dokunmak bile yetecektir diye düşünüyorum. Kuşbakışı göz göze geldiğimde de, içinde bir hayat bulduğumda da “Ben bu şehri seviyorum...”