Banu Şen

Banu Şen

banu.sen@dogangazetecilik.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Ben ve yaşıtlarım (!), şöyle bir çocukluğumuza döndüğümüz sohbetlerde sözü mutlaka dizi filmlere ve çizgi filmlere getiririz. Sohbet orada takılır kalır. Küçük Ev’den başlar, Dallas’tan çıkarız... Şeker Kız Candy, Heidi... Bugünün çocuklarına yanarız.... Çizgi filmlere bile giren şiddete kızarız.
Anlata anlata bitiremediğimiz, sohbetin en uzun bölümü işgal edense kuşkusuz Heidi olur. İsviçre Alpleri’nin üzerinde upuzun salıncağıyla tur atan, çıplak ayaklarıyla baharda, kışın karlarda koşuşturan Heidi’nin hikayesini anlatan çizgi film... O salıncağın uzunluğuna, bulutların üzerine çocukların nasıl uzandığına akıl erdiremediğimiz Heidi! Samandan yapılan yatakta bir delikten bakıp yıldızları seyrederek uykuya dalmak, keçi sütü, kızarmış et, siyah ekmek, beyaz ekmek, hatta sonrasında kurumuş beyaz ekmek, gökyüzünün kızıl rengi, küçük tabure, yakıcı güneşin altında kat kat giyinmiş pembe yanaklı küçük bir kız, “Adelheid!”, çatık kaşlar, gözleri görmeyen yaşlı nineye anlatılan öyküler, Peter, Clara... Aslında hiç yaşamadığımız ama seyrederken yaşamış gibi mutlu olduğumuzu, özgür olduğumuzu hissettiğimiz o fantastik ama büyükleri bile etkileyen hikaye... En etkileyicisi de kuşkusuz, kahramanlarının gözlerindeki ağlama öncesi o gururlu titreme, yavaş yavaş dolan gözler... Titreyen, o günün teknolojisinde hafif eğri duran dudaklar...
Üstüne üstlük benim bir de Heidi ve Peter’le fotoğrafım bile var. Yani ben, yetişkin bir yaşıma kadar onların Heidi ve Peter olduklarını zannediyordum. 6-7 yaşlarındaydım. İzmir Fuarı’na Buz Dansı geleceğini duydum. Heidi ve Peter Buz Dansı! Biletleri aldık, fuara koştuk. Heidi ve Peter’i buzun büyüsü üzerinde izledik bir de! Program bittiğinde Heidi ve Peter’in isteyen çocuklarla fotoğraf çektireceği de anons edilince ben de aldım soluğu yanlarında. Tombiş, kırmızı yanaklı Heidi, sevimli Peter ve ortalarında da ben. Heyecandan kalbimin duracak kadar hızlı attığını anımsıyorum. Elimdeki poloroid fotoğrafı, günlerce yanımdan ayırmadığımı da... Sonra sonra aklım ermişti de onların Heidi ve Peter’in benzerleri olduğuna, rüyadan uyandım. Belki de o zamanlar, bu filmlerin, bu dizilerin bu kadar tutmasının sebebi, bizim saflığımız ve gerçekliğine o kadar çok inanmamızdı.

Opera sahnesinde

Televizyonda bu büyü artık kaybolsa da tiyatro, opera ve bale sahnesinde devam ediyor aslında günümüzde de. Geçen hafta İzmir Devlet Opera ve Balesi’nin (İZDOB) yeni çocuk operasını duyduğumda da o günlerdeki kadar sevindim. İZDOB, 19 Aralık’ta Heidi’yi sahnelemeye başladı. Johann Spyri’nin aynı adlı romanından alınarak metinleştirilen, müziği Robert Schumann’ın temaları üzerine Clay Warnick, şarkı sözleri Carolyn Leigh tarafından yazılan Heidi, Ömer Sabar tarafından dilimize çevrilmiş. Heidi’nin İzmir sahnelemesinde müzik düzenleme ve şefliği Ali Hoca üstleniyor. Evin Atik Yerli’nin sahneye koyduğu eserin dekor ve kostümleri Sevcan Yenihayat tarafından hazırlanmış. Koreografisini Şebnem Şenel Akın, ışık tasarımcılığını da Oktay Kanca üstlenmiş.
Altı kişiden oluşan bir mini orkestra eşliğinde sunulan Heidi’nin hala bilmeyen varsa konusu da kısaca şöyle:
Henüz bir yaşındayken anne ve babasını kaybeden Heidi, bir süre anneannesi ve teyzesiyle yaşar. Daha sonra anneannesinin ölümü üzerine Alp Dağları’nda tek başına yaşayan büyükbabasının yanına gider. Orada küçük çoban Peter’le tanışır ve çok iyi arkadaş olurlar... Heidi, arkadaşı Peter ve büyükbabasıyla çok mutludur. Ancak bir süre sonra teyzesi onu alarak Frankfurt’a götürmek ister... Heidi, mutlu olduğu bir yerden ve sevdiklerinden ayrılacak, Frankfurt’ta çok seveceği felçli Clara’yla arkadaş olacak; sonuçta çok sevdiği Alp Dağları’na yeniden dönerken felçli Clara’yı da yanına alacak, herkes mutlu olacaktır. Heidi, 29 Aralık 2008, 7 ve 21 Ocak, 11 ve 25 Şubat, 11 ve 21 Mart, 1 ve 22 Nisan 2009 tarihlerinde yinelenecek. Oyun gelecek sezonda da İzmirli çocuk sanatseverlerin izlenimine sunulacak. Aslında sadece çocuklar için değil, aklı çoculuğunda kalmış olanlar için de Heidi’yi öneriyorum. Hatta ben bile, bugünün çocuklarıyla birlikte Heidi’yi izlemek ne kadar keyifli olur diye düşünmüyor da değilim (!)