Nâzım ALPMAN Türkiye son derece "açık" ve "demokratik" bir ortamda 18 Nisan seçimlerine doğru ilerliyor. Ne kadar güzel...
Her şey açık açık konuşuluyor.
En "açık" konuşan da Sayın Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel... Yıllar önce siyasi yasaklıyken "kendim için bir şey istiyorsam namerdim" dedikten sonra ülkenin en çok ihtiyacı olan şeyi ilan etmişti:
- Konuşan Türkiye!
Bu siyasi hedefi yüz seksen derecelik küçük bir sapmayla gerçekleşti:
Dinleyen Türkiye!
O konuşuyor, bütün ülke dinliyor. Baba demokrasinin raydan çıkmaması için düzenli uyarılar yapıyor.
* * *18 Nisan seçimleri rejim için çok hassas olduğundan şimdiden bazı önlemler alındı. Hürriyet gazetesi çok yumuşak bir tanımlamayla buna "
seçim sıkıyönetimi" dedi.
Seçim propagandalarında kesinlikle "din istismarı" ve "bölücülük" yapılmasına izin verilmeyecek. 18 Nisan için öngörülen kısıtlamalarda "komünizm propagandası" bulunmuyor. Şimdi "Canım dünyada komünizm mi kaldı?" denebilir. Bölücü örgüt de tamamen silinmişti. Ama görüldüğü gibi "bölücü" yönde propagandaya izin yok.
Peki "din istismarı" nasıl saptanacak?
Gayet kolay... Dini öğeleri güçlü partinin adayı konuşma yapacağı kahveye girerken seçmenlere "selamünaleyküm" derse, bu açık biçimde din istismarıdır. O nedenle "bonjur" ya da "bonsuvar"demelerinde fayda var.
Laik parti adaylarının "din istismarı" yapmalarında herhangi bir tehlike bulunmuyor. Çünkü herkes biliyor ki bunlar içten değillerdir, sahtekarlık yapıyorlar. Seçildikten sonra müslüman olduklarını bile unutabilirler.
* * *Bu koşullarda "iki turlu seçim" önerisinin ne kadar "ciddi" olduğunu bizzat Cumhurbaşkanı söylüyor.Bu öneri biraz eksik gibi görünüyor. İşi sağlama almak için üç turlu seçim yapılmalıdır. Bir seçim bölgesinde, seçimi kazanması olası din istismarı veya bölücü eğilimlerinden kuşku duyulan partinin adayı ikinci tura kalırsa, otomatikman üçüncü tura geçilebilmeli. İkinci turu 1. ve 2. sırada tamamlayan parti adaylarının, üçüncü tura katılması yasaklanabilir!
Halkımızın da bu seçim sistemini benimseyeceğinden emin olmalıyız. Futbol maçları sonrasında gösteri özgürlüğünün sınırlarını zorlayan, kitlelerin dillerinden düşmeyen şu slogandan dersler çıkartmalıyız:- Biir... kiii, üç olsun... Seçilmesi güç olsun!
Avrupa kupalarında üçüncü, hatta dördüncü tura çıkmaya aşina olmuş bir ulusun seçimlerde iki turla yetinmesini istemek insafla bağdaşmaz.
Cumhurbaşkanı'nın da belirttiği üzere "demokrasinin en önemli kurumunun seçim" olduğu unutulmamalıdır. Ne kadar çok seçim yaparsak, o kadar demokratik bir millet oluruz.
Önemli olan neyi seçeceğimizi bilmemizdir. Bu kadarcık bir şeyi de yapamazsak, haliyle seçmenler de seçim dışında tutulabilir...
Baba seçimlerde, seçmenleri sandıktan "vareste" tutmamak için çaba harcıyor.
Bunu görsek iyi olacak.
Eğer görmezsek, gösterecekler!
SÖZ DEPARTMANITelevizyonların ciddi bir sorunu var: İkinci sayfaları yok!
Art Buchwald -1959-
Sağ - sol penaltı golDemokrasinin yılmaz savunucularından DİSK Başkanı
Rıdvan Budak, CHP'de parti içi demokrasinin yerleşmesi uğruna çok mücadele verdi. Aday saptamada ön seçim yapılmasını istedi. CHP de İstanbul'da ön seçim kararı aldı.Budak bu başarısını, ön seçimi telaffuz bile etmeyen DSP'ye geçerek kutladı.CHP de "ilkeli" bir parti olduğunu gösterdi. Ön seçim yapacağı İstanbul'da kafadan
Adnan Polat'ı belediye başkan adayı olarak açıkladı. Böylece parti içinde mücadele ederek bir yerlere gelmenin imkansızlığını da gözler önüne serdi.
Polat, hem Galatasaraylı hem de Alevi... CHP'nin geleneksel oyları yanına Cimbom oylarını ekleyip üstüne de Alevileri koyunca iş bitmiş demektir.
Eğer bu plan tutmazsa bir sonraki seçimde "elbette"
Ali Şen denebilir.
e- mail:
nalpman@milliyet.com.trr>