23.02.2001 - 00:00 | Son Güncellenme:
Halk Bankası geçtiğimiz günkü yazıma açıklama gönderdi. MGK’da yaşanan yolsuzluk kriziyle birlikte gelen, ‘Halk Bankası’nda yanık kokusu’ ihbarını değerlendirdiğim yazıya, Halkbank Hukuk Müşavirliği’nden gönderilen açıklamayı objektif gazetecilik ilkesi gereği aynen aktarıyorum.
"T. Halk Bankası’nda gizlenen bir olay yoktur"
Halk Bankası’nın bankacılık ilke ve teamüllerine, yasalara ve kamu menfaatine uygun olarak sürdürülen faaliyetleri muntazam denetlenerek, ibra edilmektedir.
07.07.1998 tarihinde Halk Bankası Hukuk Müşavirliği’nin sadece bir odasında çıkan yangın derhal yargıya intikal ettirilmiş olup, yangın sonrası muhtelif gazetelerde ve medya kuruluşlarında yer verilen olayın bankaca gizlendiğini ileri sürebilmek mümkün değildir.
Habere konu edilen kredilerle (Yahya Murat Demirel ve ailesine açılan 100 milyon dolar tutarındaki kredilerden söz ediliyor) ilgili yanmış, kaybolmuş veya tamamen yok olmuş hiçbir belge olmadığı gibi bankamızca kullandırılan krediler bankacılık ilke ve mevzuatına uygun olarak ve yeterli teminat alınmak suretiyle kullandırılmaktadır."
İkna oldunuz değil mi?
Eğer tam ikna olmadıysanız, Halk Bankası’ndan gönderilen diğer haber kupürlerinden bir örnek:
Ekli açıklama
Haber, Hürriyet gazetesinde, Nurettin Kurt imzası ile yangının olduğu 1998’de çıkıyor: "Halkbank yangını garipleşiyor
TBMM KİT Komisyonu’nda hesapların görüşüldüğü gün, bankanın Hukuk Müşavirliği binasında dosyaların yok olmasına neden olan yangın sırrını koruyor. Ankara 13. Sulh Hukuk Mahkemesi tarafından atanan Dr.Faruk Güçlü’nün hazırladığı iddia edilen bilirkişi raporu şöyle: "T.Halk Bankası’na ait binanın beşinci katında bulunan Hukuk Müşavirliği’ne ait katta bulunan bir bilgisayar odası ve çay ocağının tamamen eşyaları ile yandığını görmüştür. Tesbitimize esas olacak tüm belge ve bilgiler yangından kurtulamamıştır, söz konusu belge ve bilgilerin derli toplu bir dökümü ve tesbit isteyen tarafça kısa süre içinde ibraz edilmesinin mümkün olmadığı bildirildiğinden tesbitlerimiz beyana dayalı olarak yapılmıştır. Olay mahallinde tesbite konu belge ve bilgilerden yangın sonrası kalan bir döküm ya da kalıntı belge mevcut değildir. Tesbite konu belge ve bilgiler tamamen yanmıştır. "
2.5 yıldır bekliyoruz
Halk Bankası’ndaki yangın o tarihlerde yetkililerce, kamu oyuna açıklanmamıştı. Gazeteciler yangınla ilgili bilgilere ulaşmak için kılı kırk yarıyor, hatta bu yazılarından dolayı mahkemelik oluyorlardı. Aradan geçen 2.5 yılda belki yargı bir sonuca gitmiştir diye düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Çünkü Halk Bankası’na sordum, yangınla ilgili karar çıkmamış.
Nasıl çıksın ki; belge, bilgi, kanıt kalmamış ortada...
Bu durumda; BDDK, Başbakanlık denetleme birimleri ve Devlet Denetleme Kurumu’nun denetimlerinden başka umudumuz olabilir mi?
Gazete kupürlerine dayalı açıklamaları sürdürmeye devam edeyim. Halkbank’tan gönderilen haber kupürleri içinde yer almayan 21 ve 22 Şubat tarihli Cumhuriyet’te, Hikmet Çetinkaya şu bilgilere yer veriyor:
Denetleme raporları
"1995 yılında 76 trilyon lira olan Halkbank görev zararı, 2001 yılı Ocak ayında 6.2 katrilyon liraya ulaştı. Hazine, 1997 - 2000 yılları arasında Halkbank’a 983 trilyon lira ödedi. 1998 sonu itibariyle batık krediler yüzde 380 oranında artarak 59.7 trilyon liraya çıktı.(H.Ç: Bugünkü değerlerle 130.4 trilyon) Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 1998 raporunda, gelişmeler şöyle ortaya konuyor: 1998 yılında alınan kredilerin vadelerinde ödenmemesi nedeniyle 62.2 milyon dolar ve 11.9 milyon mark tutarındaki kısmı, banka kaynaklarından ödendi."
Bankacı, "Belgeler yanıp, kül oldu" dememize itiraz ediyor.
Pekii o zaman biz de paraları buharlaştırdınız diyelim. Bunu da beğenmediyseniz, acıp bakın batık banka risklerinize. İstihbarat raporlarınız nasıl ifade ediyor bilmiyorum ama, biz bu duruma halk dilinde hortumlama diyoruz.
Lafı uzatmayalım, yarın yapılacak genel kurula bakalım.
Dün ekonomi çevreleri "krize" odaklandı. Gelen telefonlar, mail’ler, fax’lar kara haber ulakları işlevi gördü. Yurt içinden ve dışından yaptığım çok sayıda görüşme oldu. Konu bir çok yönüyle sayfalarımızda irdeleniyor. Yaptığım görüşmelerden iki konuyu aktarmak istiyorum.
Birincisi yurt dışı piyasalar. Demirbank olayında olduğu gibi finansal kriz ortamlarının dış aktörü olarak görülen Alman Deutcshe Bank önceki gün, yine yatırımcılarına Türkiye’ye dikkat mesajları verdi ve yolu kapadı. Uyguladıkları yöntem, Alman yasaları gereği tüketicisini koruma gereğinin bir parçası. Diğer yabancı finans kuruluşları da benzer eğilimler taşıdılar. Bu arada kamu bankaları, yurt dışındaki şubelerine saldırıp, onların da paralarını çekti.
Krizin yönetim boyutuna gelince... IMF programı doğru tahlil edilemiyor. Burada uzun uzaya finansal yöntemleri yazacak değilim. Özetle söyleyeceğim o ki, yeni finansal mimari, geleceği bugüne indirgiyor ve temelinde de siyasi istikrar yatıyor. Ve "devlette kriz var" dediğin zaman şartel iniyor. IMF, dünya finans havuzunda Türkiye’nin de yer alması yönünde bir rota izliyor. Bunun olabilmesi için, Türkiye’de şirketlerin değerinin düşmesi, yolsuzlukların ortadan kalkması ve çürüklerin ayıklanması gerekiyor. Dün IMF Türkiye Masası Şefi Carlo Cotarelli’nin Ekonomiden Sorumlu Bakan Recep Önal’a "Kamuoyuna programı anlatın, daha çok demeç verin" diyor. 20 milyar dolar kullanılabilir döviz rezervinin olduğu yerde, 103 milyon dolar dış yükümlülük yerine getirecek bir bankanın talebini karşılayamadıklarından, krizi ateşlediklerini nasıl anlatsınlar.