Bülent Buda

Bülent Buda

Tüm Yazıları

Genç ve başarılı bir yönetici, yeni Jaguar'ıyla bir mahalleden hızlı bir şekilde geçiyordu. Park etmiş arabaların arasından yola aniden çıkabilecek çocuklara dikkat ediyordu ve bir şey gördüğünü sanarak yavaşladı. Arabayla caddeden yavasça geçerken hiçbir çocuk göremedi fakat, arabasının kapısına bir tuğla atıldığını fark etti. Aniden arabasını durdurarak tuğlanın fırlatıldığı yere geri döndü. Arabadan indi, orada bulunan küçük bir çocuğu tuttu ve onu park etmiş bir arabaya doğru iterek bağırmaya başladı; "Bunu neden yaptın? Sen de kimsin, ne yaptığının farkında mısın?" İyice sinirlenerek devam etti: "Bu yeni bir araba ve atmış olduğun bu tuğla bana çok pahalıya malolacak. Bunu neden yaptın?" Çocuk yalvararak cevap verdi: "Lütfen efendim. Çok üzgünüm ama başka ne yapabilirdim bilmiyordum. Eğer tuğlayı fırlatmasaydım kimse durmazdı" Park etmiş bir arabanın arkasına işaret ederken çocuğun gözyaşları çenesine süzülüyordu. "Kardeşim kaldırımın kenarından yuvarlandı ve tekerlekli sandalyesinden düştü, ben onu kaldıramıyorum. Lütfen onu tekerlekli sandalyesine oturtmam için bana yardım eder misiniz? Benim için çok ağır." Bu durumdan son derece duygulanan genç yönetici, boğazında büyüyen yumruyu zar zor da olsa yutkundu. Yerdeki genci kaldırarak, tekerlekli sandalyeye geri oturttu. Mendiliyle, çizik ve yaraları sildi ve adamın ciddi bir yarası olup olmadığını kontrol etti. Küçük çocuk genç yöneticiye dönerek "Teşekkür ederim efendim, Allah sizden razı olsun" dedi. Genç yönetici, küçük çocuğun, ağabeyini kaldırımdan evine doğru götürmesini izledi. Bulunduğu yerden arabasına geri dönmesi oldukça uzun sürmüştü. Uzun ve yavaş bir yürüyüştü. Genç yönetici, kapıyı hiç tamir ettirmedi. Kapıda oluşan çöküğü, hayatını birisinin kendisine tuğla atmasını gerektirecek kadar hızlı yaşamaması gerektiğini hatırlatması için öylece bıraktı.

Haberin Devamı

Fısıltı ve tuğla

Şöhret olmak, bu kadar kolay mı?

Ünlü İngiliz yazar ve şair Thackeray’ın elde ettiği başarıyı kolay yoldan şöhret olmaya bağlayan biri şöyle demişti: ‘Thackeray bir sabah gözlerini açtı ve kendini meşhur bir adam olarak buldu.”

Haberin Devamı

Thackeray’ın yaşantısını yakından bilen Lord Nortcliff ise bu iddiaya şu cevabı verdi:

‘O yataktan kalkıp kendini meşhur bir adam olarak bulduğu ana kadar 15 sene her gün 8 saat yazmıştı.’

Metin Abi (Oktay) Damlacık formasını kuşandığında 16 yaşındaydı. Yün Mensucat’ta 17, İzmirspor’da 18 yaşında oynadı. Toplam 3 yıl...

19 yaşında da Galatasaray’daydı. 20 yaşında ülkenin en ünlü futbolcuları içinde ilk 3’e girdi.

Adamın birinin dediği gibi İngiliz şairin bir sabah gözlerini açıp şöhret olarak bulması gibi bir şey. Ama gerçek öyle değil.

O denli ucuz, kolay değil şöhret. Metin Abi’nin Talebe Çayırı’nda (Hatay-Bahçelievler-İzmirspor sahası) idmanlarını soluksuz izlediğimde 12 yaşındaydım. Talebe Çayırı’nın dört tarafı taştan duvarlarla çevriliydi.

İdman bitiminde Seyfi Abi (Talay) ile Metin Abi topları alır, kale duvarlarına kireçle çizili kale resimlerine saatlerce yorgun düşünceye dek sağlı sollu şut çekerlerdi.

Oynadıkları yıllar içinde topa iki ayağıyla aynı sertlikte, kalitede vurabilen iki futbolcu Seyfi Talay ile Metin Oktay’dı.

Haberin Devamı

Metin Abi’de bir fazlası daha vardı, o da müthiş kafa vuruşları. Liglerde Metin Oktay gol kralı, Seyfi Talay takımının tüm penaltılarını kullanan onları gole dönüştüren kaleciydi.

19 yaşımda Seyfi Abi takım kaptanım, Metin Abi karşımda oynayan 9 numaraydı. Rüya gibiydi.

Sanki kanatlanmış, uçuyordum. Bir gün sordular, “Metin Oktay’ı yıllarca izledin sonra karşısında oynayınca ne yaptın?”

Yanıtım, “Yine seyrettim” olmuştu.

Kimilerine inandırıcı gelmez ama gerçekten öyleydi.

‘Sıkı çalışmanın yerini tutabilecek bir şey yoktur’ demiş, Thomas Edison

Profesyonel futbolculuğum 12 yıl sürdü. Fena bir süre değil. Ancak birlikte başladığım çoğu arkadaşım benden hem uzun süre oynadılar hem de daha fazla ünlendiler.

Onların yaşamlarında sıkı çalışma ile disiplin vardı. Sadece yetenek yeterli değildir. Yeteneği geliştiremediğimiz nasıl olsa o bende var deyip de tembelleştiğimizde adım adım sonunuzu hazırlıyorsunuz demektir. Ben öyle yaptım. İyi başlayan düşleri kötü noktaladım.

Epeydir, Messi’nin, Ronaldo’nun Guardiola’nın, Sir Alex Ferguson’un, Rogel Federer, Rafael Nadal, Jose Morinho’nun yaşam öykülerini döne döne okuyorum. Okudukça bu insanların başarılarına, gelişmelerine bir kez daha hayranlık duyuyorum.

Hayat böyle bir şey. Geriye sarmak olanaksız. Adımlarınızı ileriye doğru atacaksınız. Yaşamda soluk almak bile bir armağandır. Değerini bilmek lazım.

Edison’un hangi icadını her gün kullanırız?

‘Alo’ kelimesinin ilk yazılı kullanımı Edison’un ‘3 ila 6 metre uzaktan duyulabileceği için’ telefon görüşmesine ‘Alo’yla başlamak gerektiği önerisini belirttiği 1887 tarihli bir mektubunda geçer. Edison bunu Alexander Ghaham Bell’in ilk telefonunu test ederken keşfetmiştir. Bell ise denizcilerin kullandığı ‘Ahoy, hoyy’ ünlemlerini tercih ediyordu. ‘Alo’ kullanılmadan önce telefon operatörleri ‘Orada mısınız?’, ‘Kimsiniz?’ ya da ‘Konuşmaya hazır mısınız?’ derlerdi. ‘Alo’ yaygınlaşınca telefon oparetörleri ‘Alo kızlar’ olarak adlandırıldı. (Kaynak: Cahillikler Kitabı)

Fısıltı ve tuğla

Aforizmalar

Deha ile aptallık arasındaki fark şudur ki, deha’nın sınırları vardır, aptallığın sınırı yoktur. (Einstein)

Korkarak yaşarsan, yalnızca hayatı seyredersin. (Nietzsche)

Düşmanlarımın hakkından nasıl olsa gelirim. Siz beni dostlarımdan koruyun. (Emerson)

Hayal gücünüzü yitirmişseniz, kararlarınıza güvenmeyin. (Mark Twain)

Dostsuz yaşamak tanıksız ölmek demektir.

(George Herbert)

Felek sana hayat diye ekşi bir limon uzattıysa sen üstüne Tekila ile tuz iste. (Meksika deyişi)

Her başarılı erkeğin arkasında onunla gurur duyan bir karısı ve bu işe şaşakalmış bir kayınvalidesi vardır. (Brooks Hays)

İnsanız en şerefli mahlukuz

deyip de pek fazla

övünmemiz

haksız

Atamız elma çaldı cennetten

Biz o hırsızların çocuklarıyız.

(O. Seyfi Orhon)

Herkes, insanlığın kötüye gittiğini kabul eder de, hiç kimse kendisinin kötüye gittiğini kabul etmez. (Lev Tolstoy)

Böyle bir sevmek...

Ne kadınlar sevdim, zaten yoktular

yağmur giyerlerdi sonbaharla bir

azıcık okşasam sanki çocuktular

bıraksam korkudan gözleri sislenir

ne kadınlar sevdim, zaten yoktular

böyle bir sevmek görülmemiştir

hayır sanmayın ki beni unuttular

hala ara sıra mektupları gelir

gerçek değildiler birer umuttular

eski bir şarkı belki bir şiir

ne kadınlar sevdim zaten yoktular

böyle bir sevmek görülmemiştir

yalnızlıklarımda elimden tuttular

uzak fısıltıları içimi ürpertir

sanki gökyüzünde bir buluttular

nereye kayboldular şimdi kim bilir

ne kadınlar sevdim zaten yoktular

böyle bir sevmek görülmemiştir

(Attilâ İlhan)

Fısıltı ve tuğla

Futbol olayı

Adam maça gitmiş. Aldığı bilet tribünün en uzak köşesinde. Yerine oturmuş ilk yarıyı güç bela izlemiş. O arada ön tarafta tam ortada bir koltuğun boş olduğunu fark etmiş. Sıralar arasından geçip o boş yere ulaşmış. Yan koltuktaki adama sormuş:

- “Burası boş mu?”

- “Boş, demiş adam...”

- “Nasıl oluyor bu tıklım tıklım dolu statta boş yer kalmış...”

- “Orası benim eşimin, demiş adam, aylar önce bu maç için almıştık. Ama eşim vefat etti...”

- “Çok üzüldüm, demiş bizimki, ama dost ve akrabalarınızdan birine neden vermediniz bileti?”

- “Onların hepsi şu anda cenazede, demiş adam...

Olduğun gibi gel, süsünle gecikme. (Tagore)