“Biz ki, acılar dönemini, ellerimizi kirletmeden geçtik” diyor namuslu bir ozan. Sorgulanmadan, mevsimlik bir imbat esintisi kadar hızla geçiverdi yıllar. Şimdi kimin elleri temiz, kiminki kirli belli değil.
Yıllar önce, Oktay Akbal, Cumhuriyet’te şöyle yazıyordu: “Yaşlılık geçmişe dalıp gitme çağıdır...”
Perşembe günü Atatürk’te Göztepe’yi izlerken, çevreme bakınıp tanıdık bir yüz aradım eskilerden. Ne yönetici koltuklarında, ne tribünlerde, ne de oyun alanında yoktular. Emcet Ağabey’i, Mustafa Orçunus’u, Bombacı Emin’i anımsamaya çalıştım. Güler-Gürsel Aksel kardeşlerin, Fikri Ağabey’in Manisa’dan gelişlerini düşündüm. Benim kuşağımın, bir daha benzerleri görülmeyen altın adamları, taraflı-tarafsız tüm futbolseverin belleğine kazınan o muhteşem oluşum... Ali (Nevzat), Mehmet Çağlayan, Büyük Mehmet, Nevzat, Ertan, Nihat, Fevzi, Gürsel, Halil, Ceyhan, Kamil... Sonrası... Özer Yurteri, Fuji Mehmet, Ali Çağlar kulübede, Adnan Süvari... Yönetici sıralarında Sabahattin Süvari, Zeki Çırpıcı, Mekin Kutucular, Şakir Sözügür, Ahmet Sevil, Muhittin Ekiz...
Olağandışı yıllar, doyumsuz futbol mevsimleri ve giderek eksilmeler, uzaklaşmalar, gerilemeler...
Futbol alanı cılızlaşırken, büyüyen, kabına sığamayan tribünler... Efsane öyküleriyle aksaçlı yaşlılığa evrilen gençlik. Daha sonra Dinç Bilgin’in büyük girişimini, ‘para tarlasına düşmek’ olarak algılayan yetersizlik... Göztepe’ye, tapulu bir kulübe bile kazandırmaya aklı yetmeyenler...
Düşen, çöken, tükenen kurumu utanmadan rant kapısı görenler. Amatör kulüp ayıbında bile yüzü kızarmayanlar.
“Biz ki, acılar dönemini, ellerimizi kirletmeden geçtik” diyor namuslu bir ozan. Sorgulanmadan, mevsimlik bir imbat esintisi kadar hızla geçiverdi yıllar. Şimdi kimin elleri temiz, kiminki kirli belli değil.
Perşembe günü, ikinci karşısında, öncekilere göre iyi oynuyordu Göztepeli futbolcular. Maçı çekip çevirecek yetkin ayaklar var. 16 dakikaya, hazırlanışı ve gollük dokunuşlarıyla seyre değer üç gol sığdırıp, farka koştular. Tribünlerde yaklaşık iki bin izleyen var. Goller çoğaldıkça, keyifler yerine geliyor, coşku artıyordu. Ama hala niçin küfür ediyorlar (bazıları) anlamakta zorlanıyorum.
Üç gol, haliyle rahatlatıyor futbolcuları. Sönük geçiyor ikinci yarı. Akif Başaran, oyuncu değişikliği için neden son 10 dakikayı bekliyor, onu da anlayamıyorum. Bir de Recep Gayık’ın, ‘unutulması gerekenler listesine’ alındığı gibi kaygılar seziyorum. Büyük acılardan geçtiğini öğrendiğim bu genç adamı bitirmekten önce, kazanmanın hüner olduğunu düşünüyorum. Muhteşem Mikelanj şöyle diyor: “Her mermer bloğunda bir venüs heykeli saklıdır. Gerçek sanatçı, bu heykeli o kaya parçasından çıkarana denir...”
Heykel çıkarmak ya da un ufak edip parçalamak... Çekiç sizin elinizde, futbolumuzun sayın yöneticileri...