Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Yine bir 23 Nisan sevincinin üstüne geldi 24 Nisan gerilimi... “Güçlü Türkiye”, yine ABD Başkanı’nın ağzına bakacak bugün; “O lafı dedi mi, demedi mi” diye...
“Acep bu hangi parlamento bizi ‘soykırım suçlusu’ ilan edecek’ diye kaygılanacak; küsecek dünyaya; içine kapanacak.
Ermenistan protokollerinin kaderi gösterdi ki, dış baskıyla, siyasi taktikle, ipotekli diplomasiyle sorundan çıkış yok.
İnsani çabalara ihtiyaç var; mahkemede çözülemeyip bir fincan kahvede eriyen komşu kavgaları gibi...
Ege’deki gerginliğin deprem dayanışmasıyla yatışması gibi...
Bugün İstanbul’da bir grup vicdan sahibinin yapacağı anma etkinliği gibi...
Birbirimizin dilinden anlamaya ihtiyacımız var.
Bugün, iki dili de sevdayla konuşup yazmış birine bırakacağım sözü...
23 Nisan coşkusuyla 24 Nisan hüznü arasında sıkışmıştı o... Arada kalmışlığını, “23,5 Nisan” yazısında anlatmıştı. Onun uğruna öldüğü barış çabalarının tökezlediği şu
günde sözü saygıyla, özlemle Hrant Dink’e bırakıyorum:
* * *
“Sancılı on yıllardan çıkmış ulusun tarihinde çok önemli bir akgündür 23 Nisan... ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ düsturunun Meclis salonuna perçinlendiği gündür. Ve böyle bir günün ‘yaşam’ denilen, çocuğa ve geleceğe akıtılan mirasıdır. Türk Ulusu’nun belki de en akıllıca yaptığı öngörünün tarihidir. ‘Gelecek’ ve ‘çocuk’ ne de güzel buluşturulmuştur öyle... Ve de ne ustaca bir değerlendirmedir, yıllar sonra 23 Nisan’ı sadece Türkiye ile sınırlı tutmayıp bütün dünyanın çocuklarıyla
paylaşma düşüncesi... Türk çocuklarına da dünya çocuklarına da kutlu olsun.
* * *
“Yeryüzünün dört bir yanına ‘savrulmuş’ Ermeni ulusunun tarihinde çok önemli bir karagündür 24 Nisan... 3-5 Ermeni yan yana gelmeye görsünler; alırlar ellerine pankartları, dökülürler sokaklara hemen... Nedir bütün bunların sebebi? Niçin yollara düşer bu insanlar 24 Nisan’da?
“Tarih, 24 Nisan 1915’in şafak vakti... Özellikle İstanbul’daki Ermeni aydınları, yazarlar, sanatçılar, öğretmenler, avukatlar, doktorlar, mebuslar teker teker alınırlar evlerinden... Götürülürler. Ve bir daha da geri dönmezler. Birkaç gün sonra bütün Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde gerçekleştirilen ‘tarihsel Ermeni dramı’nın başlangıcıdır bu tarih...
“Kim nasıl anlayabilir bunu bilemiyorum, ama hem Ermeni olmak, hem Türkiyeli; hem 23 Nisan’ı yaşamak bütün coşkusuyla ve ertesi günün bir parçası olmak bütün hüznüyle... Kaç insan bu ikilemi yaşıyordur şu yeryüzünde? Ne anlaması kolay, ne de anlatması...
* * *
“Dilerim kimse de yaşamasın bu ikilemi bir daha... 23 Nisan nasıl daha bir coşkuyla yaşanır? 24 Nisan nasıl hafızalardan sildirilir? Bütün bunlar çözümsüz sorular değil aslında... 23 Nisan bütün çocukların olacaksa eğer, ben derim, Ermenistanlı çocukların da olsun bir biçimiyle... Çağırın onları da bu kutlamalara... Barıştırın çocukları birbirleriyle, tanıştırın. Sadece 23 Nisan da olmasın, 24 Nisan’ı da katın içine. Daha da uzasın o günler, bütün nisanı katın, bütün baharı katın. Hadi siz beceremiyorsunuz diyelim, varolan kinler engel buna; bırakın bari dünyayı çocuklara; onlar bu işi halleder, yeter ki engel olmayın siz...
* * *
“Bir başka severim 23 Nisan’ları... Hem bizim de hanımla evlendiğimiz gündür aynı zamanda... Gerdeğe girişimiz de 23 Nisan’ı 24 Nisan’a bağlayan geceye rastlar. İlk çocuğumuza can verdiğimiz andır o...
Ne 23 ne de 24 Nisan...
23,5 Nisan’dır belki de o an...”