Bugün olduğu gibi, önümüzdeki dönem de Türkiye'nin yol ayrımının Avrupa kavşağında olacağı anlaşılıyor.
150 yıllık Batı'ya yürüyüşün sürmesini savunanlar Avrupa Birliği hedefinde ısrarcı olacaklar.
Diğerleri, öbür yola sapacaklar.
Ülkenin en temel konuları, ekonomi, demokratikleşme, sivilleşme, insan hakları, idam cezası, hep AB ekseni üzerinde sürdürülüyor.
Tam üyelik, Türkiye'nin egemenlik ilişkilerini değiştirecek. "Ülke benim değil mi, istediğimi asar istediğimi keserim. Dilediğim partiyi yasaklar, kafama göre para basarım" dönemi kapanacak. Hukukun üstünlüğünü, insan haklarını, demokratik yönetimi güvence altına alan Kopenhag kriterleri bağlayıcı olacak.
Özetle, sistemin eski egemenleri iktidarı kaptırmış olacaklar. Asıl kavga da bundan kopuyor zaten...
* * *
"AB karşıtı lobi" içinde değişik kesimler var:
İyi niyetle bu üyeliğin bize pahalıya mal olacağını düşünenler var mesela...
Türkiye'nin aldığından fazla vereceğine inananlar var.
"Hıristiyan kulübü Avrupa"nın Türkiye'yi kabule hazır olmadığını, tavizlerle zayıflatmaya çalıştığını sananlar var.
Türkiye'nin yerinin Avrupa değil, Avrasya, üçüncü Dünya vb. olduğunu savunanlar var.
AB içindeki Türkiye'nin ABD kontrolünden çıkacağından ve eskisi kadar kolay söz dinlemeyeceğinden endişelenenler var.
Bu kaygıların bir kısmı haklı da olabilir.
Bu kaygılar doğrultusunda tam üyeliğe karşı çıkmak da son derece demokratik ve haklı bir tavırdır.
Sorun şu ki, iktidarlarını eskisi gibi sürdürebilmek için "AB'ye hayır" diyenler, demokratik kanallardan açıkça tavır almak yerine, (son e - mail skandalında olduğu gibi) belaltı yöntemlerle tam üyelik sürecini baltalamaya çalışıyor, sonuçlarının faturasını üstlenmek istemiyorlar.
Böylece at izi, it izine karışıyor.
* * *
"AB'ye karşıyız" demiyorlar. Hatta Avrupalılaşma idealine yatkın görünüyorlar. Ancak dilden düşürmedikleri "İtibarlı bir tam üyelikten yanayız" lafı, içinde öyle çok anti - demokratik koşul barındırıyor ki, o önkoşullar zaten tam üyeliği imkansız hale getiriyor:
"İdam kalsın, işkence sürsün, kitap yasaklansın, konu komşuyla dövüşülsün; ve AB bizi böyle sevsin sevecekse..."
Bunun olamayacağını biliyoruz.
Üstelik bu melanetin kalkmasını - artık ağza sakız hale gelen o ifadeyle - AB istiyor diye değil, hepimizin çıkarına olduğu için istiyoruz.
Aslında tam üyeliği değil, Türkiye'nin demokratikleşmesini engellemeye çalışan ve böylece eski egemenliğini sürdürmek isteyenler, ne yazık ki, AB yolunu mayınlamak uğruna Türkiye'nin de ufkunu daraltıyor.
AB sürecinde samimi endişeleri olanlar da onların değirmenine su taşıyıp duruyorlar.
* * *
O yüzden yapılması gereken, Avrupa karşıtlarının bu ikiyüzlülüğe son verip illegal alandan legal alana çıkması ve "anti - AB" bir siyasal oluşumla kamuoyunun karşısına çıkıp gerekçelerini anlatmasıdır.
Aynı şekilde Türkiye'nin geleceğini uygar dünyanın ortak idealleri sayılan Kopenhag kriterlerinde görenler de bu süreçte fikir ayrılıklarını bir kenara koyup yarının Türkiye'sinin inşası uğruna seferber olmalıdırlar.
Maskeler çıkarılmalı, kartlar açık oynanmalıdır.