Victor Hugo, 1882'de bir idamlığın affı için Avusturya İmparatoru'na yazdığı mektupta şöyle diyordu:
"İdam cezası 20. yüzyılın yasalarından silinecektir. Geleceğin hukukunu bugünden uygulamak ne güzel olur".
Hugo'nun tahmin ettiği gibi idam cezası 20. yüzyılda Avrupa kıtasından silindi. Bugün idamı kaldırmayan ülkeler Avrupa Konseyi'ne üye olamıyorlar. Eski üyeler içinde ise yasalarında idama yer veren bir tek ülke kaldı:
Türkiye!..
* * *
Aziz Nesin, 1975'te yazdığı ve idam cezasını sorguladığı "Surname"de halk huzurunda yapılan son idam merasimini anlatır.
(Nesin'le ilgili kısa bir not: Yücel Erten'in sahneye koyduğu "Azizname" yakında İstanbul'da olacak. Öteki Tiyatro'nun bu nefis oyununu sakın kaçırmayın).
Asılacak adam, 6 yaşında bir çocuğun ırzına geçen Berber Hayri'dir. Kendisi de bir sapığın tecavüzüne uğramış ve kurbanından bu yolla intikam almıştır. Ancak hapishanedeki 4 yıl içinde değişmiştir. Son isteğini soran savcıya, "Ne yarar ki" der, "Siz suçlu diye bambaşka birini asıyorsunuz".
İnfaz sabahı Sultanahmet'te 60 bin kişi toplanır. En iyi yerler geceden tutulmuştur. Taksim'de değnekçiler "İdama bir iki" diye bağırarak dolmuş kaldırırlar. Alan, tezgahtarlarla dolmuştur. Salep güğümleri kaynar, çay ocakları açılır, köfteciler ızgara yapar. Yerli, yabancı basın mensupları alanda yerlerini almışlardır. Cambazlar, hokkabazlar, çalgıcılar, hırsızlar, muhabbet tellalları işbaşındadırlar.
Cellat sandalyeyi tekmelediğinde ahali "Yaşasın ilahi adalet" diye bağırır. Devlet, kamunun öcünü almış, vicdanlar rahatlamıştır.
* * *
Türk - Amerikan Dernekleri Federasyonu'nun davetlisi olarak Nebil Özgentürk ve Coşkun Aral'la birlikte geldiğimiz ABD'de Nesin'in "Surname"sindekine benzer bir "şenlik" hazırlığıyla karşılaştık.
6 yıl önce Oklahoma'da havaya uçurduğu binada 168 kişinin ölümüne yol açan Timothy McVeigh, 16 Mayıs sabahı Indiana'da idam edileceği için ABD'de heyecan son haddinde...
Gelecek turistler kentteki 1700 oteli şimdiden doldurdu. Üniversite yurtları kiraya çıkarıldı.
İnfazı internetten tüm dünyaya yayımlama düşü yattı ama, idamı izlemek için 1500 gazeteci başvurdu. Cezaevi yakınında evi olanlar bahçelerini naklen yayım yapacak televizyonlara kiralayıp zengin oldu.
Bazı uyanıklar Timothy tişörtleri bastırıp satışa çıkardı. Bu arada kentteki lokantacılar, idam mahkumunun son yemeğini mönü olarak müşterilerine sunma hazırlığına koyuldu.
Devlet, suçluyu topluma kazandırma misyonu yerine ondan gaddarca öç alma geleneğine sahip çıkıyor buralarda... Ahali de bu ibret dersini şenlik havasında izlemeye devam ediyor.
Özetle "Surname", yeni kıtada 21. yüzyılda da sürüyor.
* * *
ABD, Batı dünyasında Victor Hugo'nun idealini gerçekleştiremeyen iki ülkeden biri...
İkincisi olan Türkiye'de artık infaz yapılmıyor gerçi, ancak toplum, Sultanahmet Meydanı'nda infaz töreni izleme ihtiyacını, ölüm oruçlarında birer ikişer can veren gençleri uzaktan kayıtsızca izleyerek gideriyor.
Bazı şeyler kolay değişmiyor.
Halbuki, geç de olsa yeni çağda uygarlığın hukukunu uygulamaya başlamak kim bilir ne güzel bir şey olurdu.