O sırada "karşı"da neler yaşanıyordu acaba...?Bunu yeni öğrendim.Güney Kıbrısta geçirdiğimiz bayram tatili boyunca bize eşlik eden Rum şoförümüz 1959 doğumlu Kyriacos, başta Türkiyeli konuklarını kuşkulu bir suskunlukla izledikten sonra Limasol yolundaki Zigide, Akdenize bakan "Captains Table"daki yemek sırasında açılıyor birden...Kuzeydeki Rum köyü Tatlısuda yaşıyorlarmış 1974de kadar... Çevre köylerdeki Türklerle iyi ilişkileri varmış.Benim Ayvalıktan kaçtığım o sıcak Temmuz günü saat 2de Rum polisi gelmiş Tatlısuya... "Türk askeri geliyor, hemen köyü terk edin" demiş.Annesi, babası ve 3 kardeşiyle, üzerlerinde günlük giysilerle kaçmışlar köyden... Evlerini, bütün eşyalarıyla geride bırakıp Larnakaya gelmişler. Tam 2.5 ay bir ağaç altında yaşamışlar.Çabuk biter sandıkları bu sürgün 30 yıl sürmüş. Larnakaya yerleşmişler. Kardeşler yetişip çoluk çocuğa karışmış. Babaları evini bir daha göremeden ölmüş.Geçen Nisanda, Kuzeye geçişler serbest bırakılınca gitmişler evlerini görmeye...Evde Kıbrısa yeni gelmiş bir Trabzonlu oturuyormuş. Yanında Moldavyalı sevgilisiyle... Tanıtmışlar kendilerini... Bir zamanlar o evde oturduklarını söylemişler. Kahve içmişler karşılıklı..."Ne hissettiniz" diye soruyorum:Gözlerini, camları döven yağmura dikip "Ne hissedeyim..." diyor, "Bizim ev için, Denktaşa kira ödüyorlar şimdi..." "Dönüş serbest deseler döner misiniz?""30 yıldır Larnakadayız. Artık dönmek mümkün değil. Aileler kurduk burada... çocuklar okula başladı. Köydeki evi toparlamak için en az 10 yıl ve çok para lazım."Bunları söyledikten sonra buğulanan gözlerle ekliyor: "Keşke kaçmasaydık. Türk komşularımız korurdu bizi... Belki bugünkü kadar para kazanamazdık, ama hiç değilse evimizde olurduk." 1974 yılının 24 Temmuz günü Ayvalıkta, yazlık bir kamptaydım. Sabah kampta sirenlerin çaldığını ve otoriter bir sesin derhal kampı terk etmemizi söylediğini hatırlıyorum. Bavulları bir arabaya doldurup kaçarcasına terk etmiştik Ayvalıkı... Bugünlerde Güney Kıbrısı gezerseniz, Kyriacosunkine benzer yüzlerce öykü dinleyebilirsiniz.Güneyde olduğumuz sürece hiçbir Rumdan hasmane bir tavır görmediğimizi söylemeliyim.Türkiyeden geldiğimizi öğrenenlerin ilk tepkisi şaşkınlık oluyor, sonra bunun yerini sıcak bir sohbet alıyor ve ardından ortaklaşa bir maziden kalan insan hikayeleri geliyor.İşte onlardan biri daha...Muhasebecilikten emekli Gabriel anlatıyor:1974 yılında Larnakada yaşayan Ayşe, mücevherci Kalopedisten 800 pounda bir mücevher almış. Paranın 300ünü peşin vermiş. 500ünü sonra vermek üzere anlaşmış. O sırada müdahale gelmiş. Ayşe, Larnakayı terk edip Kuzeye göçmüş. Ve bir daha Larnakaya geçemeden orada ölmüş.30 yıl sonra geçen nisanda kapılar aralanınca, Ayşenin kızı, Larnakaya geçmiş. Kuyumcuyu aramış, bulmuş. Kalopedisi sormuş. "Benim Kalopedis" demiş tezgahtaki genç adam... "Olamaz" demiş Ayşenin kızı... "Onun daha yaşlı olması lazım.""Ben torunuyum" demiş genç Rum, "Dedem çoktan öldü." Ayşenin kızı anlatmış öyküyü:"Annem 30 yıl önce dedenden bir mücevher almış. 500 pound borcu kalmış. Onu ödemeye geldim." Geç ödenen borç Öyle çok öykü var ki böyle...Döndüğü evinde, dededen kalma fotoğraflarını bir kutu içinde özenle saklanmış bulan Girneli Eleni... Âşık olduğu Rum delikanlıyla Larnakaya kaçıp evlenen Türk kızı...Her bir öykü, "Biz kardeşiz, yıllarca birlikte yaşadık. Yine yaşarız" temasını işliyor. ENOSiSli, Sampsonlu kötü anıları kimse anımsamak istemiyor.Şoförümüz Kyriacosun çözüm önerisi şu:"Son 30 yılın bütün politikacıları gidecek. Yenileri gelecek. Dış güçler de adadan ellerini çekecek. Sorunu yabancı hükümetler yaratıyor, bedelini ada halkı ödüyor. Onlar olmasa kardeşçe yaşar gideriz burada... Belki belli bölgeler olabilir yine, ama isteyen, sınırlar olmadan karışık ve özgür yaşar." Adalılık bilinci Lefkoşenin meydanındaki dev tabelada "ABye 87 gün kaldı" yazıyor.87 gün sonra Rumlar Avrupa Birliği üyesi olacak."Türkler de bizimle gelecek" diyen çok...Buna inanan Kıbrıslı Türkler de...Ayrılırken Kyriacosu Türkiyeye davet ediyoruz. "Şu an Güney Kıbrıs pasaportuyla Türkiyeye giremem" diyor, "Belki 1 Mayıstan sonra Avrupa pasaportuyla gelirim İstanbula..."Gülümsüyoruz. Son 87 gün Larnakadaki "Mehmet Ali Caddesi"nde "Siyah Kaplumbağa Tavernası" var. Dışardan izbe bir bina gibi görünüyor. içerisi bölgenin belki de en iyisi... Üç yaşlı adam, 30 yıldır haftanın üç günü burada gönüllü şarkı söylüyor. Biri buzuki çalıyor. Akordeon çalan bir mimar... şarkıcı ise 80lik bir avukat: Chris Kyriakides... Türkiyeden geldiğimizi duyunca, diğer Rumlar gibi önce şaşırıp gülümsüyor, "Burada hep Türklerle birlikte yaşardık" diyor, sonra başlıyor kırık aksanıyla, o günlerden kulağında kalan manidar şarkısına:"Gelemem ben, gidemem ben, her güzele gönül veremem ben..." Gelemem ben gidemem ben can.dundar@e-kolay.net YARIN:Karışık yaşayan bir köyde