Bugünü gördüm ya, ölsem gam yemem artık:
"Bir Anayasa Meclis'te siviller tarafından değiştirildi".
Medeni dünyaya pek sıradan görünecek bu cümlenin kurulabilmesi için tam 40 yıl bekledik biz...
* * *
Benim kuşağım için anayasa, bir tür "mahpus elbisesi", bir "mahkumiyet belgesi"dir.
İlla ki tankla topla gelir ve zorla üstümüze giydirilir.
"Bol gelirse?"
Bizim büyümemiz beklenmez, o yeniden diktirilir. Biraz omuzlarından, biraz kollarından küçültülüp kuşa çevrilir.
Bizim çocuklara "Anayasa nedir, nasıl yazılır" diye sorun, şöyle derler:
"Önce sıkı bir kavga çıkar. Birileri gelip kavga edenleri içeri tıkar. Sonra da Meclis'e adam toplayıp kavga çıkaranları, kavga çıkarmadan derdest etmeyi kolaylaştıracak şeyler yazdırırlar. O yazdırdıkları şeye anayasa denir."
* * *
Oysa Batı'da olduğu gibi Türkiye'de de ilk anayasalar monarşik iktidarı sınırlayan, hak ve özgürlük bildirgeleri olarak ortaya çıktı.
Lakin - yine tank paletleriyle gelen - 1961 Anayasası'ndan sonra yapılan her değişiklik, iktidarı değil, özgürlükleri sınırladı.
1971'de bir tank gelip 1961 tanklarının getirdiklerinin çoğunu götürdü.
10 yıl sonra tankları bir daha sürdüler. Kalan özgürlükleri de silip süpürdüler.
Geriye kala kala bir "ama'lar anayasası" kaldı.
"Herkes yaşama hakkına sahiptir ama, bir tutuklu kaçmaya çalışırsa bu hakkını kaybedebilir."
"Özel hayat gizlidir, ama adli soruşturma varsa gizlenemez."
"Basın hürdür ama devlet güvenliği söz konusuysa susar."
Bu "ama"lar zaman içinde o kadar çoğaldı ki, anayasadaki tek cümlelik temel hak ve hürriyetler, peşinden gelen uzun mazeret cümlelerinde boğuldu gitti.
Neslim, en somut olayda bile kararlı tavır alamıyor, her cümlenin sonuna bir "ama" ekliyorsa, ola ki bundandır.
* * *
Bize okulda anayasanın bütün yasaların üstünde, onları doğuran bir "ana" mahiyetinde olduğu öğretildi. Oysa dün Meclis'te görüşülen Anayasa paketinin - bence - en önemli maddesi "yasalarla uluslararası sözleşmeler çatışırsa, uluslararası sözleşmelerin esas alınacağı" hükmünü getiriyor.
Yani "yerel anamız"ın tahakkümünden çıkıp "küresel bir ana"nın evlatları haline geliyoruz.
Uluslararası standartlar kapımıza dayanıyor:
Kadın erkek eşitliğinden dil hürriyetine, idamın kaldırılmasından MGK'nın sivilleşmesine kadar bir dizi gecikmiş reform nihayet kayda geçiyor.
Hem de tank, top desteği olmadan...
Hem de işçilerin, işverenlerin, odaların, derneklerin ortak imzalı destek deklerasyonları eşliğinde...
* * *
Bu değişiklikler yeterli mi?
Değil elbet...
Ama Gülhane Hatt - ı Hümayunu'ndan bu yana geçen 160 kusür yılda, hır - gürsüz, itiş - kakışsız, tank - topsuz yapamadığımız "düzeltme"yi seçilmiş milletvekilleri eliyle yapabilirsek bu hiç de az şey değildir.
Bu Anayasa da ilki gibi Batılılaşma niyetiyle ve Batılıların itelemesiyle yapılmışmış... MHP sonuna kadar direnmişmiş... Eksikmiş, yetersizmiş.
Varsın olsun.
"Ama"ların silinişinin başladığını gördüm ya...
Ölsem gam yemem artık.