Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları

Geçen ay New York’taydım. Orada geçirdiğim birkaç gün içinde birkaç kez, 10-15 dakikalığına televizyona baktım. İlk gözüme ilişen program, Fox’taki “The Moment Of Truth” oldu.
Program geçen sonbahar başlamış. Kolombiya patentli... Sunucunun bir konuğu var. Ona 21 soru soruyor. Yarışmacı tümünü doğru yanıtlarsa 500 bin dolar kazanıyor.
Bunlar bilgi soruları değil, özel hayata dair sorular.
Katılımcıdan beklenen, bu soruları doğru yanıtlaması.
Cevabın doğru olup olmadığını yalan makinesi test ediyor.
Benim izlediğim bölümde stüdyoda yarışmacının karşısında eşi, annesi ve baldızı oturuyordu.
Sunucu sordu:
“Hiç eşinizi aldattınız mı?”
Cevap:
“Hayır!”
Az sonra makine kararını bildiriyor:
“Cevap doğru değil!”
Yarışmacı utançla başını eğiyor. Karşısında oturan eşi ağlamaya başlıyor. Soruların dozu giderek artıyor:
“Hiç eşinizin kız kardeşiyle yattınız mı?” 
Seyirciler çığlık çığlığa... Adamın eşi, kuşkuyla yanında oturan kız kardeşine dönüyor. Kız “Hayır” diye başını sallıyor. Yarışmacı terliyor.
“Hayır!” cevabını veriyor.
Herkes merakla makinenin kararını bekliyor.
Makine “Cevap doğru” diyor.
Baldız “Ben demedim mi?” dercesine başını sallıyor. İki kız kardeş birbirine sarılıyor. Anne bir “oh” çekiyor.
Yeni soru:
“Hiç arkadaşlarınızdan birinin eşiyle yattınız mı?”
Yarışmacı bu kez zorlanır gibi. Fonda önemli şeyler olacağını hissettiren bir müzik... Az sonra cevap geliyor:
“Evet!”
Eş başını önüne eğiyor. Makine cevabı doğruluyor. Sunucu gözyaşları içindeki eşe “Biliyor muydunuz?” diye soruyor. Başıyla doğruluyor kadın... Yarışmacı, maskaralığını uluorta teşhir etme cesareti karşılığında para kazanıyor.

Haberin Devamı

“Vur! Vur!”
Ertesi sabah...
Tıraş olurken ekrandan feryatlar duyuyorum.
Merakla bakıyorum.
“Maury Show”da yine aynı muhabbet... Bu kez dargın eşler birlikte çağrılıyor stüdyoya. Kanlı bıçaklı oldukları halde yan yana oturtuluyorlar. “Aldatan ya da aldattığından kuşkulanılan koca” (neye güveniyorsa artık) gönüllü olarak yalan makinesine bağlanıyor. Soru aynı:
“Hiç eşinizi aldattınız mı?”
“Hayır!”
Makine hükmünü veriyor:
“Yalan söylüyor.”
Aldatılan kadın, bu hükmü talimat sayarcasına yere atıyor kendini; “Biliyordum” diye çığlık çığlığa tepinmeye başlıyor. Adam üstüne kapaklanıyor. Kadın ana avrat küfrederek adamı yumrukluyor. Seyirci “Vur... Vur...” diye tezahürat yapıyor. Stüdyo cenk meydanına dönüyor.
Sanırsınız Amerika’nın gündeminde sadece ihanet var.

Haberin Devamı

“Kötü kız”
Ben televizyondaki sabah şovuna bakakalmışken gazeteler geliyor:
New York Post’un birinci sayfasında çıplak göğüslerini elleriyle kapatmış bir genç kızın fotoğrafı var.
Başlık: “Kötü kız!”
Kızın adı Ashley Dupre...
Zengin müşterilere uluslararası fuhuş hizmeti veren “İmparatorlar Kulübü” adlı şebekenin “7 pırlantalı” telekızlarından biri...
Onu şöhrete ulaştıran şey, bir mali soruşturma oldu. Vergi müfettişleri usulsüz para akışını kovalarken “İmparatorlar” hesabına para yatıran “9 numaralı müşteri”den kuşkulandılar.
İzini sürünce bu “özel müşteri”nin New York’un “Temiz eller” titizliğiyle meşhur valisi Eliot Spitzer olduğu ortaya çıktı.
Daha önce New York Başsavcısı iken fuhuş çetelerine savaş açmasıyla ünlenen Spitzer’in, çetenin en gözde müşterilerinden biri olduğu anlaşıldı.

Haberin Devamı

Dört saate 4 bin dolar
Evli ve üç çocuk babası olan Spitzer, Sevgililer Günü olan 14 Şubat’ta bir komite toplantısına katılmak bahanesiyle Washington’a geçmeden önce “İmparatorlar Kulübü”ne başvurmuş ve “hizmet” istemişti. “Muhabbet tellalları”, “Vali Bey”e, kulübün en gözde elemanlarından “Çıtı pıtı, hoş bir esmer” diye tanımlanan 22 yaşındaki Dupre’yi yolladılar.
İkili, 13 Şubat gecesi Washington’daki Mayflower otelinin 871 numaralı odasında buluştu. Odayı Vali’nin siyasi destekçilerinden bir arkadaşı, kendi adına ayırtmıştı. Spitzer, New York’tan gönderilen genç fahişenin dört saatine 4 bin 300 dolar ödemişti. Buna tren biletleri, taksi masrafları ve bir sonraki randevunun avansı da dahildi.

Kızıyla yaşıt
Vergi memurları, İmparatorlar Kulübü’yle bağlantılı şirketlerin hesaplarına Vali’nin değişik zamanlarda binlerce dolar transfer ettiğini saptayınca Vali’nin konuşmalarını, yazışmalarını takibe aldılar ve “foya”yı meydana çıkardılar.
Yapılan “iş”, “suç” değildi aslında... Ama Vali, “bir eyaletten öbürüne gönül eğlendirmek amacıyla kadın getirtmek”le suçlanıyordu. Bu “nakliyat”ın, beş yıla kadar hapis cezası vardı.
Durum ortaya çıkınca Vali Spitzer, eşiyle birlikte bir basın toplantısı düzenledi. Toplam 67 saniye süren bu basın toplantısında sadece şu üç cümleyi kurdu:
“Sorumluluklarımı ihlal ettiğim için ailemden ve halktan özür diliyorum. Kendi koyduğum ahlak ilkelerini ihlal eden davranışlarda bulunduğum için pişmanlık duyuyorum. Bundan sonraki zamanımı, ailemin güvenini yeniden kazanmak için kullanacağım.”
Eşi konuşmadı. Sonradan en çok, kocasının yattığı kızın yaşının, kendi kızınınkine yakın olmasına üzüldüğünü söyledi.

Dövmeli fotolar
Ertesi gün bütün medya genç kızın peşindeydi. Akşam yemeğinde buluştuğumuz bir New York Post muhabiri, kızın ilk mahrem fotoğraflarına ulaştıklarını müjdeledi.
Nitekim ertesi gün genç kızın göbek deliği altındaki ve sırtındaki dövmeleri de görmemizi sağlayan bu fotoğraflar Post’ta yayımlandı. Erkek dergileri soyunması karşılığı hem genç kıza hem de Vali’ye astronomik paralar teklif ettiler.
Dupre birkaç saat içinde şöhrete kavuşmuştu.

“Niye valimiz bize benziyor?”
Sabah gazetelere göz gezdirdiğim sırada televizyondaki sabah programı “Maury Show” bitti.
Küçük trajedilerden büyük eğlenceler yaratmakta mahir TV şovmeni Maury, programı noktalarken “Bu çift ayrıldı mı, yeniden birleşti mi? Cevabı haftaya” diyerek gazeteciliğin “fikri takip” prensibine bağlılığını kanıtladı.
Sonra haberler başladı ve mikrofon uzatılan “sıradan” Amerikalılar, Vali Spitzer’in kendilerine yaşattığı hayal kırıklığını anlattılar.
“Nasıl olur da temiz eller kampanyasıyla sevip benimsedikleri valileri böyle kirli bir işe bulaşır”dı?
TV’de Amerikalıların gün boyu ihanet geyiğiyle yatıp kalktıklarını gördükten sonra kendi valilerinin boynuz hikayesini bu kadar ayıplamaları ilgimi çekti doğrusu...
Acaba, “Biz onu bize benzemediği için seçmiştik” diye mi düşünüyorlardı?
Yoksa asıl kızdıkları şey, acemice “yakalanması” ve üste para almadan itirafçı olması mıydı?
Reha’nın makinesi
Dipnot: Sonradan, “yalan makineli” program formatının 23 ülkeye satıldığını öğrendim. Ülkeye dönünce baktım; aynı programı Reha Muhtar, “Doğruların Zamanı” adıyla Show TV’de yapıyor. Adaptasyon hızımıza bir kez daha şapka çıkardım.

YENİ TARTIŞMA

Seks satan değil, satın alan suçlu

Para karşılığı biriyle yatmak Batı’da genelde suç değil; o yüzden Vali Spitzer fuhuşla değil, “eyaletler arasında kadın trafiği” ile suçlanıyor.
Çoğu Avrupa ülkesinde fuhuş değil, “muhabbet tellallığı” ve fuhşa yataklık cezalandırılıyor.
Lakin İsveç farklı...
Associated Press, “Spitzer skandalı”ndan sonra “İsveç örneği”ni hatırlatan bir haber yayımladı. Haberden öğreniyoruz ki, İsveç’te seks satmak suç değil; satın almak suç...
Stockholm, 1999’da “Bizim mücadelemiz sömürülen fahişelerle değil, onları sömürenlerle” diyerek seks ticaretine bakış açısını kökten değiştirdi ve “Seks Mübayaa Kanunu”yla, parayla seks satın alanları altı aya kadar hapis ve kamuoyu önünde teşhirle cezalandırmaya başladı.
Sonuç:
Geçen dokuz yıl içinde fuhşa talep ciddi ölçüde azaldı. Yakalanma riski ve teşhir korkusu, müşteriyi ürküttü. Fahişe sayısı son beş yılda 2 bin 500’den 1500’e düştü.
Şimdi “Spitzer skandalı”ndan sonra, Amerika ve Avrupa, “İsveç modeli”ni tartışıyor; “Fahişe kadınların peşini  bırakalım, onlarla fuhuş yapan erkekleri cezalandıralım” diyor.
Daha etkili bir yöntem değil mi?