Şeytanı konu alan filmlerde insanlığın "en eski düşman"ının masum kurbanlarını hükmüne alma çabası anlatılır.
Av konumundaki genç kız, ne kadar dirense de sonunda mel'un avcıya yenik düşer, ruhunu şeytana teslim eder.
Buna karşın erdemli bir rahip, kurbanın bedeninden şeytanı çıkarmak için kutsal bir savaş verir.
Bu savaş sonucunda şeytan, ya yüreğinin üzerine saplanmış bir haçla ya da kavrulan derbeder çehresiyle silinip gider perdeden...
Son sahnede, şeytanı altetmiş muzaffer rahibi zafer tahtında görürüz;
...cübbesinin altından uzun bir kuyruk sarkmaktadır.
Yendiğini sandığı şeytan, onun içindedir artık...
* * *
Amerika'nın, "şeytanın mağaraları"na karşı giriştiği bombardımandan gelen zafer haberleri bana korku filmlerinin "şeytana dönüşen erdemli rahip" finalini anımsatıyor.
Misket bombalarının tozu dumanı arasında şeytanın izini görmüyoruz ortalıkta...
Buna karşın tam teçhizatlı savaşçının gösterişli libasının altından şeytanın kuyruğunun sarkmaya başladığı apaçık görülüyor.
ABD, masumlara yönelik terör saldırılarının intikamını, masumlara yönelik saldırılarla almaya çalışırken "teröristleşiyor".
"Buda heykellerini bombalayıp ortak mazimizi yok etti" diye suçladığı Taliban'ı yok etmek için 3 bin yıllık kutsal kent Kabil'i bombalıyor.
Bu saldırganlığa, savaşçı kavimlerden yükselen alkış, pahalı silahların üstün yeteneklerine duyulan tapınmacı hayranlık, yorumcuların, güçlünün güçsüz karşısındaki buyurganlığını onaylayan üslubu, Araplara karşı düşmanlığı körüklerken Amerikan hayat tarzını yegane medeniyet alameti olarak olumlayan yaklaşım, teröristlerin bağnazlığını eleştirirken, savaş konusunda yükselen farklı seslere gösterilen tahammülsüzlük, şeytanın hepimizin içine nüfuz ettiğini haber veriyor.
* * *
Dahası da var:
Savaş haberleri sınırlanarak Amerikalıların üzerine titrediği basın özgürlüğü tehdit ediliyor.
Amerikan Senato'sunda kabul edilen "Anti - terör yasası" ile, "Bayan Özgürlük" efsanevi meşalesinin alevini bizzat söndürüyor.
Amerika'yı Amerika yapan kimi anayasal özgürlükleri rafa kaldıran tasarı, terörist olduğundan şüphelenilen kişilerin gizlice dinlenmesine cevaz veriyor, gözaltı sürelerini uzatıyor.
Böylece Avrupa'daki eğilimin tersine otoriterizmin yolunu açıyor.
Yasaya tek ret oyunu veren Demokrat senatör, öneriler paketinin tuzaklarla dolu olduğunu belirttikten sonra şöyle diyor:
"Amerikan halkının özgürlüklerini feda edersek, tek kurşun atmadan bu savaşı kaybederiz".
* * *
Shakespeare der ki:
"Şeytan bir günah işleteceği zaman, işe, bu günahı kutsallık zırhına sarmakla başlar".
ABD teröre karşı "kutsal sefer"e çıkarken, şeytanın oyununa gelip büyük günaha esir düşüyor.
"Şeytan", kendisiyle savaşan "erdemli" rahibin ruhuna sirayet ediyor.
Özgürlükleri hedef alan terör, özgürlükleri bizzat demokrasilere yok ettirerek dolaylı yoldan zafere ulaşıyor.
Kırılgan demokrasimiz, ilk ciddi terör eylemi karşısında gerileyip taviz veriyor. Dünya Doğu'yla Batı arasında öfkeyle bölünüyor.
Bizse bombardıman uçaklarının tam teçhizatlı savaşçılarını alkışlıyoruz, libaslarının altından sarkan kuyruğu görmeden...
Şeytanın yenilmediğini, sadece kılık değiştirdiğini fark etmeden...