Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Geçenlerde Ankaralı bir arkadaşım dedi ki: “Hafta sonu canım sıkıldı. Otobüse binip Eskişehir’e gittim. Porsuk kenarında çayımı içip kitap okudum. Akşam yine otobüse atlayıp geri döndüm.”
Bu gezinin nedenini anlamak için 2 şeyi iyi bilmek lazım:
1. Ankara’nın sefaletini...
2. Eskişehir mucizesini...
Ankara, Gökçek marifetiyle, şehri hunharca bölen bir otoban çevresine serpiştirilmiş devasa alışveriş merkezleriyle “kültürsüz” bir varoşa dönüşürken, Eskişehir, Büyükerşen sayesinde opera, senfoni, tiyatro, sergi salonları, Porsuk Çayı’nda gezinen tekneleriyle alımlı bir üniversite şehri olarak Ankara’dan turist çekiyor.
* * *
Geçen hafta sonu, İpek Yolu Film Festivali için Ankara’dan Bursa’ya giderken geçtik Eskişehir’den...
“Opera” durağında durduk; Ankara’ya hâlâ çağdaş bir opera binası yapılamamış olmasına hayıflandık.
Restore edilmiş evlere, kente serpiştirilmiş heykellere, yaya yollarına, raylı toplu taşım araçlarına özendik.
Ardından Bursa, baştan aşağı sinemanın ışığını giyinmiş bir kent olarak karşıladı bizi... Trafik lambalarında Yeşilçam’dan yüzler, yollarda filmlere davet eden bez afişler, salonlarda boş koltuk bırakmayan seyircilerle...
Ankara Film Festivali parasızlıktan can çekişirken, henüz 3 yaşındaki İpek Yolu Festivali, belediye desteğiyle uluslararası boyut kazanmış, dünya sinemasını ağırlıyordu. Bursalılar Aytmatov uyarlaması filmleri, Bosna-Hersek sinemasından örnekleri izlemek için kuyruk oluyordu.
* * *
Festival, henüz tamamı bitmemiş olan Atatürk Kongre Kültür Merkezi’nde açıldı.
İstanbul’un, Ankara’nın, İzmir’in hâlâ çağdaş bir kültür-sanat merkezine kavuşamadığından yakınanlar, Bursa’daki merkezi görünce gözlerine inanamadılar.
Merinos fabrikasının enkazı üzerine ve 400 dönümlük bir açık alanın göbeğine, göz alıcı bir kültür mabedi yerleştirilmiş.
Fabrika binası, maziye hürmet örneği olarak tekstil müzesi olarak tasarlanmış.
Belediye konservatuvarı, bandosu, senfoni orkestrası, mehter takımı aynı yapı içinde toplanmış.
Önümüzdeki yıl tamamlanacak merkezde, en büyüğü 1800 kişilik olmak üzere 4 salon, 4 sanat galerisi, bir enerji müzesi de var. Hemen yandaki göletin çevresine seyir kulesi, çocuk oyun alanı, bisiklet ve koşu yolları, kent mutfağından örnekler sunan bir restoran yapılmış.
Ayrıca (İstanbul ve Ankara’nın kulakları çınlasın) Bursa’nın çoktandır bir de şehir müzesi var.
Merkezin sorumlusu Ahmet Erdönmez’e, “Niye şehrin tam ortasındaki böyle büyük bir rant alanına şöyle kocaman bir alışveriş merkezi kondurmak varken kültür merkezi yaptınız?” diye soruyorum:
“Bursa, 16 asırdan beri alışveriş merkezinin en büyüklerini gördü. Şimdi buna ihtiyacımız var” diyor.
* * *
Bunca kriz ve felaket haberleri içinde Bursa’dan ferahlamış olarak ayrılırken, Belediye Başkanı Hikmet Şahin’den biraz da Ankara’ya, İstanbul’a, İzmir’e uğrayıp meslektaşlarına bunlardan bahsetmesini rica ediyoruz.
Büyük şehirdekilere de tavsiyem: Bunaldıkça kaçın Anadolu’ya; Porsuk’ta tekneye binin, Muğla’da kültür merkezine gidin, Mardin’de geceleyip yerel mutfağın dirilişine tanıklık edin, Sinop kalesinde sergi gezin, Bursa’da film seyredin.
Ankara’ya inat, ekin ekiyor Anadolu...