Hiç düşündünüz mü niye bazı coğrafyaları "yakındoğu", "ortadoğu", "uzakdoğu" diye adlandırdığımızı...
Nereye "uzak"tır bu diyarlar, kime "yakın"dır?..
Tabii ki, Avrupa'ya...
Haritaları çizenler, toprakları kendilerine olan mesafelerine göre tarif etmişlerdir.
Oysa Amin Maalouf'un dediği gibi "Japonya'dan bakılırsa yakın doğu Kaliforniya'dır".
Türkiye içinse "ortadoğu", "yakındoğu"dur aslında...
Amerika, "uzak batı"dır
* * *
Bugün, haritaları çizenlerin gözüyle bakıyoruz yakınımızdaki dünyaya bile...
Sadece mesafeleri tanımlarken değil, o mesafelerle ilişki kurarken de Batı'nın gözlüklerini kullanıyoruz.
Ayaklarımızla doğunun topraklarına basarken, yüzümüzü Batı'ya çeviriyoruz.
Doğumuzda kalanlara göre "epey Batı"da olduğumuzu düşünüyoruz.
Batı'mızdakilere göre ise, "biraz doğu"da...
Oysa doğumuzdan bakanlar "uzakbatı"da görüyor bizi, batımızdakiler ise "fazla doğu"da...
Son kriz bir kez daha gösterdi ki, ne batıda Batılı kabul ediliyoruz, ne doğuda Doğulu...
Araftayız.
* * *
Savaşın alevi günden güne yüzümüzü yalarken çoğumuz, kişisel olarak da yaşıyoruz ülkemizin arada sıkışıp kalmışlığını...
Bir yanımızda kesif bir ortaçağ karanlığı... (Bu tabir bile durduğumuz yeri ele veriyor; doğuda ortaçağ, batıdaki kadar "karanlık" mıydı ki?...)
Öbür yanımızda saldırgan bir "haçlı seferi" mantığı...
İşi kolay, ikisinden birinin yanında saf tutanların...
Bizse, en zorundayız kararların...
Geçenlerde yüzlerce imza ile açıklanan "Savaşa ve Terörizme Karşı Girişim" bildirisinde belirtildiği gibi "terörün gücü" ile "gücün terörü" arasında tercihe zorlanıyoruz.
Ya terörü ya savaşı seçmeye itiliyoruz.
Cihat ve haçlı ordularının arasında, arafta asılıyız.
* * *
Oysa, biliyoruz ki, cennet vaadiyle kıyam çağrılarını da reddetmeliyiz, cehennem seferberliğini reddettiğimiz gibi...
Teröre de, savaşa da aynı kararlılıkla "Hayır" demeliyiz.
Şiddete zerrece taviz vermeden barışın yanında saf tutmayı becerebilmeliyiz.
İkiz kulelerde can veren masum Amerikalıların yaşam hakkını savunur gibi savunmalıyız, savaş uçaklarıyla bombalanan masum Afganların yaşama hakkını da...
Doludizgin bir felakete koşarken dünya, çareyi savaşta arayan insanoğluna, cennet ile cehennem arasında Araf denilen o kum tepesinden "Durun" diye haykırabilmeliyiz.
Hiçbir kötülüğün yoktan var olmadığını anlatabilmeli, global refahın bayrağını taşıyabilmeliyiz.
Kendi durduğumuz noktaya göre yeniden çizmeliyiz haritaları... olaylara bize dayatılandan farklı gözlerle de bakabilmeliyiz.
Arafta, barışın ve adaletin yanında taraf olabilmeliyiz.