ABD, Afganistan bombardımanını başlattıktan birkaç hafta sonra Time dergisi Arap dünyasının tepkisini kapak yaptı.
Kapakta ağız dolusu öfkeyle slogan atan bir Arap genci vardı.
Ertesi hafta derginin "Okur mektupları" sayfasında bir mektup ve altında bir açıklama çıktı.
Mektup, kapaktaki göstericinin dişlerinin ne kadar düzgün olduğuna dikkat çekiyordu. Mektubun yazarı "dişçisine dünyanın parasını verdiği halde bu kadar düzgün dişlere sahip değildi".
Açıklamada ise dergi yönetimi, o hafta bu türden çok sayıda mektup aldıklarını, kiminin gencin genetik yapısını, kiminin yaşadığı yerdeki su kaynaklarını vs. sorduğunu - biraz da hayretle - belirtiyordu.
Bir yanda enkaz altında New Yorklular, bombardıman altında Afganlılar, öte yanda bu toz duman içinde bir Arap göstericinin dişlerini merak eden Amerikalılar...
Şaşmamak elde değil!..
* * *
Derya Sazak'ın son kitabı "11 Eylül Gölgesinde Saddam" (Doğan Kitap, 2002) savaştaki "Amerikan haleti ruhiyesi"ni daha iyi anlamamızı sağlıyor.
Derya, bir Danimarka gazetesine atfen, savaşın iki cephesinde dilin nasıl farklı kullanıldığını, daha doğrusu İngilizcenin bu savaşa nasıl katıldığını belgeliyor:
İngilizcede "Müttefikler düşmanı etkisiz hale getiriyor" denildiğinde bunun Iraklılar için anlamı "öldürüyor".
"Büyük zarar veriyor"sa, bunun Arapçası "sivilleri de öldürüyor".
İngilizcede "Gazeteciler için kılavuz" denilen şey, Irak dilinde "sansür".
"Basına brifing" ise, düpedüz "propaganda"...
* * *
CNN muhabiri Peter Arnett 25 Ocak 1991 günü Irak'ta bombalanan ve 23 evi yıkılan bir köyde gördüklerini aktarırken Atlanta'daki spiker sözünü kesmiş ve "Böyle bir şey gerçekten olmuş mu" diye sormuştu. "Seni kandırıyor olmasınlar" demek istiyordu.
Arnett anılarında o saniyeyi şöyle anlatıyordu:
"Spikerin burnunun üzerine bir yumruk atmak istedim, ama bu imkansızdı. Canlı yayın disiplini, küfretmemi de engelliyordu. Sakince 'Son 30 yılda 17 savaş izledim. Bunun, önceden planlanmış olmasına imkan yok' dedim: 'Pentagon'un burayı vurmak için bir nedeni olabilir, ama ben hiçbir neden göremiyorum. Seyirciler bu görüntülere alışmak zorunda: Tonlarca bombayı bir ülkenin üzerine boşaltıp, sivillerin ölmemesini bekleyemezsiniz."
* * *
Derya'nın atıf yaptığı David Morley ve Kevin Robins'ın yorumu, Batılı gözlerdeki bağın nedenini açıklıyor:
"Medya, Saddam'ı, (son örnekte Bin Ladin'i) kötülüğün ve 'bizim' (Batı'nın) olmayan şeylerin simgesi olarak, 'bizim' medeniyetimizle taban tabana zıt terimlerle takdim etmiş ve bir canavar, bir 'öteki' olarak sergilemiştir. Kamuoyu, Irak'ın (son örnekte Afganistan'ın) bir ateş cehennemine dönüştürülmesini, bu sayede mantıki bulmuştur."
Aynı propaganda Afgan krizinde de öyle güçlü sürdürüldü ki, sıradan Amerikalı, bir savaş karşıtı gösteride sadece Arap göstericinin dişlerine takılıp "Onların - yani 'azgelişmiş Araplar'ın - nasıl böyle düzgün dişleri olabiliyor" diye şaşabilir hale geldi...
Son sözü, gelecek hafta İstanbul'da ağırlayacağımız Noam Chomsky'ye bırakalım:
"Ancak uyanık bir kamuoyu, politikaları daha insancıl ve onurlu bir çizgiye çekebilir."