Babacan, 'Başmüzakereci' ilan edildiği günden beri bu konuda ilk kez konuştu: ALİ BABACAN: Zaten Başbakanımız başmüzakereci olarak benim adımı açıkladıktan sonra "Allah yardımcısı olsun" dedi. Ben de bunu tekrarladım. Yeni üye olan 10 ülkeden daha zor bir süreç olacak bizimki... Ama siyaset istikrarlı olduktan, ekonomi sağlam yapıya kavuştuktan sonra yapılmayacak işler değil. CAN DÜNDAR: 37 yaşında Türkiye'nin kaderini belirleyecek bir role soyundunuz. O gece uykularınız kaçmadı mı? Ne diye dua ettiniz? Küçük ama dinamik ekip Var. Çok iyi yetişmiş, dil bilen elemanlar var. Hatta en iyileri kaptık diyebilirim. Hazine'de yılda 20 elemanımızı lisans üstü eğitimi için yurtdışına gönderiyoruz. Ancak tüm uzmanları burada toplamak yerine ilgili bakanlıkların AB birimlerinde istihdam etmeyi daha doğru buluyoruz. AB konusunda yeterli eleman var mı? Çok geniş bir ekip kurup yeni, devasa bir bürokrasi oluşturmak kesinlikle istemiyoruz. Daha küçük, ağırlıkla tercüme ve hukukla ilgili, işlerin takibinden sorumlu bir ekip olacak. Özel sektör yaklaşımıyla, dinamik, esnek bir yapı kurulacak. Kaç kişilik bir ekibiniz olacak? Her başlıkta 25 evet gerek Hayır, her bir başlık için ayrı bir çalışma ekibi gerekecek. Bunlar hem tarama sürecinde hem de fiili müzakere sürecinde görev yapacak. Ayrıca her başlıkta ilgili bakanlıklar ve sivil toplum kuruluşları da yapıya dahil edilecek. Konuya taraf olanları işin içine alan ve sahiplenmelerini sağlayan katılımcı bir yapı kuracağız. Biz koordinasyon demeyelim, sekreteryayı üstleneceğiz. 35 ayrı ekip olacak ama çakışmalar olabilir. Mesela sanayi ekibinin üyeleri çevre ekibinde de görev yapabilir. 35 ayrı başlıkta müzakere yapılacak. Her başlığı bu ekip mi yürütecek? İlk önce taramayla başlayacağız. 35 ayrı başlıkta bizim ekiplerle Avrupa Komisyonu'nun ilgili birimleri bir araya gelip Türkiye nerede, mevzuatımız nerede, müktesebat nerede; bunun fotoğrafını çekecek. Tarama, kimi başlık için belki 1-2 gün sürecek, kimi başlık birkaç ay alabilecek. Çünkü kimisinde mevzuat çok basit, kimisinde ise çok uzun ve karmaşık... Taraması biten başlıkların müzakereleri açılacak. Fakat müzakerelerin açılması için 25 ülkenin evet demesi gerekiyor. Aynı şekilde müzakerelerin kapanması için de bir oylama yapılacak ve 25 üyenin oyu aranacak. 35 başlığın her biri için geçerli bu... Nasıl başlayacak çalışmalar? Hayır, bu geçici kapanma... Çünkü 35 başlığın tamamı kapanmadan hiçbir başlık tamamen kapanmış sayılmıyor. O da şundan: Müktesebat canlı; yerinde durmuyor. Bizim müzakere sürecimiz uzun olacak. O yüzden sonunda tümünün tamamen yeniden kapatılması gerekecek. Dosya kapanınca Türkiye o konuyu bitirmiş mi olacak? Önce daha kolay ve bir an önce gerçekleştirilebilecek başlıklardan başlanması konusunda AB ile mutabıkız. Ama bunun yanında 1-2 tane de zor başlık olabilir. Diyelim, bir tarım konusu zaman alacak bir konuysa, bunu başta ele almanın zor olacağını onlar da biliyor, biz de biliyoruz. Uzlaşmayla yürüyeceğine inanıyorum. 35 başlığı tek tek detayıyla inceledik ve Türkiye için öncelikleri, zorluk derecelerini belirledik. Müzakerelerde nasıl bir yol izleniyor? Bir kısmında çok mevzuat var. Müktesebatın şu anda yüzde 40'ı tarım mesela... Bu alanda yasalar, tebliğler, kararlar çıkması lazım. Bazı başlıklarda ise mevzuat çok basit. Bir başka zorluk şu: Bazı müzareke başlıklarında, takiple ilgili yeni bazı kurumlar gerekebilir. Gıda güvenliği gibi... 35 başlıkta kurumlarımızın bütün çalışmalarını derleyip toparlayacağız. Bir başka zorluk, tam üyeliğin özel sektörümüze maddi zorluk getirip getirmemesi konusu... Bir başkası, bütçeden harcama yapmak zorunda kalacak mıyız? Bunların detaylı analizini yaptık. En zor hangi başlık gözüküyor? Eğitim, ilk başlık olabilir En son Brüksel temaslarında başlangıçta ele alabileceğimiz konuları gözden geçirdik. Mesela başlıklardan biri eğitim-kültür... Bu olabilir. Bir başka başlık bilim-araştırma... Veya istatistik. Genç nüfusu olan Türkiye'de bunların bir an önce uygulamaya geçirilmesi insan kaynakları açısından fayda sağlayacak. Zor başlıklardan çevreye öncelik verilebilir. "Özgürlükler ve yargı" başlığı da zaman alacak bir konu, ama yapılacak çalışma Türkiye'ye büyük faydalar sağlayacak ise bir an önce başlayıp mesafe kaydetmek lehimize... Zor diye ertelemenin anlamı yok. Nereden başlanacağı belli mi? Evet, müzakarelerin çoğu içeride olacak. Birçok ülkede de öyle olmuş zaten... Bunu aşmak için kazançlarımızla kayıplarımızı birlikte tartacağız. Çalışmaları ilgili kurumlarla birlikte yürüteceğiz. Karara onlar da ortak olacaklar. Bürokraside de direniş var. İşin zor yanı dışardan çok içeride mi? Bence çok ağır olmayacak. AB'nin bütçe döngüleri ve Türkiye'nin tarım nüfusu nedeniyle 10 yıl deniyor ama 5 yılda ben birçok konuyu çözeceğimizi, bir çoğunda hızla uyum sağlayacağımızı tahmin ediyorum. Diyelim 35 maddenin 30'unu kısa sürede bitirirsek Avrupa'daki Türkiye algısı da değişir. Bizi kan revan içinde çetin bir müzakere süreci mi bekliyor, yoksa Özal'ın dediği gibi "uzun ince bir yol" mu? Para birliği kriterlerini birkaç yılda yakalarız Tam üyeliğin 10 yıldan önce olması zor görünüyor. Ama biz, müzakere başlıklarının önemli bir kısmını 10 yıldan çok önce bitirebilecek durumdayız. Hatta Türkiye ekonomisinin de pek çok kriteri tam üyelikten çok önce yakalayacağını söyleyebilirim. Mesela para birliğine geçmek için aranan Maasricht kriterlerini önümüzdeki birkaç yıl içinde yakalamış olacağız. Bütçe açığı, borç stoku, enflasyon, faiz hadleri konularında. Yani müzakereler bittiğinde, Türkiye, Avrupa'ya yük olarak değil, dinamik, büyüyen, Avrupa'ya bir şeyler katacak bir ekonomi olarak görülecek. Ben çok umutluyum. Ne zaman tam üye olabiliriz? 3 sene önce "Enflasyon tek haneli olacak, paradan 6 sıfır atılacak, yeni para birimine geçilecek, reel faizler yüzde 10'nun altına inecek" desek Türkiye inanır mıydı? 3 sene öncesine göre büyük yol aldık. Bu herkesi nasıl şaşırttıysa, müzakere sürecinde de pek çok konuda hızlı uyum sağlayacağımızı inşallah göreceğiz hep beraber... Türkiye ve Avrupa kamuoyu pek umutlu değil ama? 'Batıl zihniyet' diyene anlatırız (Gülüyor) Açık açık "Türkiye AB'ye girmemeli" diyenler oldukça uç, ama biz o kesimlerle de diyalog kapılarının açık olması gerektiğini düşünüyoruz. Onlar ne kadar karşı da olsalar yine anlatırız. "Bunlar Batıl zihniyet" diyenlerle de temas kuracak mısınız? Başmüzakerecinin Başbakan'la direkt irtibat kurabilecek birisi olması lazım. Çünkü bazı konularda müzakereler çıkmaza girdiğinde hızlı karar almamız, başbakana danışmamız gerekecek. O anlamda söylediği çok doğru... Başbakan "Başmüzakereci benim" dedi. Bu müzakerelerde sizin elinizi zorlaştırmaz mı? "Madem öyle siz gidin de asıl müzakereci gelsin" demezler mi? 'Bence AB, milli politika olmalı' AB'nin Kıbrıs konusunda daha tarafsız kalmasını beklerdik. Türkiye, bunca çabadan sonra "Hadi çöz" diye baskıya tutulan taraf olursa, bu adil olmaz. Kendi bakışımızı daha net ortaya koyduğumuz sürece AB'de de daha yapıcı bir yaklaşım olacağına inanıyorum. Başbakan, 17 Aralık'ta "İçimde bir tel koptu" dedi, Kıbrıs yüzünden masayı terk etmeye niyetlendi. O tel yerine takılabilir mi? Herkesi bu işin içine katmamız, bu reformu iyi anlatmamız, ikna etmemiz gerekiyor... Ben, AB'nin milli bir politika olması gerektiğini düşünüyorum. AB etiketi için değil, Türkiye'nin istikrarı için... AB'nin özellikle siyasi talepleri Türkiye'de ciddi bir milliyetçi tepki yarattı. Başbakan "İşi baltalamak isteyen çevreler"den söz ediyor. Kim bu çevreler? Siz onları da iknaya çalışacak mısınız? Müzakere etmeyeceğiz ki! Aslında müzakere dediğimiz konu içerikle ilgili değil. Müktesebat neyse Türkiye er geç uyacak. Müzakereler ne kadar çetin geçecek sizce? O anlamda bir müzakere yok. "Avrupa bu işi böyle yapıyor ama ben farklı yapmak istiyorum" diye bir şey yok. Çünkü bunu baştan, bu işe girerken kabul ettik. Müzakereler daha çok işin zamanlaması konusunda. Yani diyelim Türkiye enerji sisteminin Avrupa'ya entegre olması ne kadar zaman alır, ne kadar süreye ihtiyacımız olur, bunları müzakere edeceğiz. Yani müzakere yok aslında? Süre için olabilir. "3 yıldan önce yapamayız" deriz, onlar "Yaparsınız" der. Ama "Bunu yapmayız, az yaparız" gibi bir şey söz konusu değil. "Türkiye'nin özel koşulları var" filan diyemeyiz. Burada önemli olan gerçekçi yaklaşmak, şeffaf ve dürüst olmak. Ben iş hayatında da bu açıklığın çok faydasını gördüm. Güven çok önemli. Herkesi şaşırtacağız. can.dundar@e-kolay.net Oysa kamuoyunda büyük bir pazarlığa girişiyormuşuz gibi bir hava var. Sizse "Müzakere olmayacak" diyorsunuz.