Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Kabil'deki Birleşmiş Milletler binasında çalışan 4 Afgan görevliyi uykusunda bombaladılar.
Görevleri 20 yıllık savaştan arta kalan mayınları temizlemekti.
Yerde aradıkları bomba, gökten düştü. Didiştikleri vahşetin kurbanı oldular.
Onlar da ikiz kulelerdekiler kadar "masum"du.
Saldırı öyle ani geldi ki cep telefonundan eşlerini arayıp vedalaşmadılar.
Ne adları, ne öyküleri yansıdı dünya basınına...
Manşet olamadan, mevta oldular.
Kimsesiz cesetleri, insanlık ailesinin, evlatları arasında uyguladığı çifte standarda eşsiz birer kanıt sundu.
Ne de olsa "bizim masumlarımız", "onların masumları"ndan daha "masum"du.
* * *

Asker gönderelim diyenler önden gitsinler
Terör şeytansa eğer, en büyük terör olan savaş, şeytanlar kralıdır.
Terör kalleşçe vurur; savaşsa zulmünün "yasal" bir gerekçesini bulur.
Süslü mazeretlere sarmalanmış toplu bir terör eylemidir savaş; kurbanlar skor tabelasında birer rakamdır; "katil"lerse cephede "kahraman" diye namlanır.
Ne de olsa devletlerin terörü, şahıslarınkinden daha "masum"dur.
* * *
11 Eylül'den beni "Savaşa hayır" diyenlerin gerekçeleri daha iyi anlaşılıyor bugün...
Bu çapta bir harekatın yegane amacının, terörü vurmak olamayacağı, ABD'nin bu fırsattan istifade bölgede kartları yeniden dağıtacağı, bu amaçla Taliban'ın ötesinde hedefler saptadığı, o hedefleri bilmeden verilecek koşulsuz desteğin yarın Türkiye'nin başına büyük belalar açabileceği şimdi hem devlet katında, hem kamuoyu nabzında hissediliyor.
Her savaşta heyecanla masaya haritalar açıp "Aman mevzi kazanalım" diye ayranı kabaranların dolduruşuna rağmen Türkiye itidali seçiyor.
* * *
"Büyük şeytan" Bin Ladin ve terörizme karşı ittifak çağrılarını okuyunca bunları daha önce bir yerlerde okuduğumu hissettim.
Biraz kitap karıştırınca ABD'nin Kore'ye asker isterken neredeyse aynı söylemi kullandığını fark ettim.
O zamanki "büyük şeytan" biraz daha kuzeydeydi, "yeşil"e değil "kızıl"a çalıyordu; ama jargon aynı jargondu:
"Türkiye asker yollarsa prestiji artar. NATO üyeliğini garantileyerek yeni dünyada yer sahibi olur."
Tarih bu kadar mı tekerrür eder?
O zaman da yeni iktidara gelmiş Demokratlar, Meclis'e bile danışmadan Kore'ye 4 bin 500 kişilik birlik göndermişlerdi.
Bir ülkenin dış politikası, Amerika'nın her şeytan saydığının üstüne, bir haç bulup koşmaktan ibaret olabilir mi?
Amerika o şeytanı kendisi doğurup büyütmüşse, bugün yakınma hakkı doğabilir mi?
NATO'nun kapısını Kore'de döktüğü asker kanıyla açan Türkiye, şimdi AB kapısını Afganistan'da dökeceği asker kanıyla açabilir mi?
* * *
Ankara'nın asker göndermeye ilişkin manasız telaşının bir an önce yerini temkinliliğe bırakmasını umuyoruz.
Değişecek bölgesel dengelerin, orada kan pahasına satın alınacak yerlerin, can pahasına garantilenecek kredilerin düşünü görenlerin günahı boyuna!..
Çok meraklı olan, önden buyursun Pamir Dağları'na...