Liberation gazetesinden bir karikatür:
Zengin Avrupalılar AB bayraklı sofrada neşe içinde kadeh kaldırıyorlar. Hemen yanlarındaki yer sofrasında, büyük masaya atlayabilmek için sıra bekleyen umut yüklü adaylar var. Onun yanında ise özlemle büyük sofraya bakarak yerdeki sahandan yemek kaşıklayan yoksul aday adayları...
Ve pencerenin dışında, yağmur altında bıyıklı fesli bir Türk... Biraz merak, bolca öfkeyle camdan içeri bakıyor ve bir eliyle, diğer kolunu pazu hizasından tutarak içerdekilere küfrediyor.
Yaklaşık 20 senedir Türkiye'nin Avrupa macerasını izleyen Zeynel Lüle'nin bürosunun duvarında asılı bu karikatür bir "uzun yürüyüş"ün özeti aslında...
Türkiye, sağanak altında küfrederek, içeri alınmayı bekliyor.
* * *
Avrupa Konseyi çalışmalarını izlemek üzere Strasbourg'dayız.
Türkiye'nin dışarıdan görünüşü korkunç:
Fransa'nın itibarlı gazetelerinde son bir haftada çıkan yorumlara şöyle bir göz atmak bile durumun vahametini özetlemeye yeter:
"Tükenmiş bir rejim" başlıklı Le Figaro, "Ekonomik krize, cezaevlerindeki direniş ve siyasi çıkmaz eklendi" diyor ve bu gidişle Türkiye'nin daha uzun süre aday olarak kalacağını duyuruyor.
Türkiye'yi "yarı laik, yarı demokrat bir yarı diktatörlük" diye tanımlayan Liberation'un 1. sayfadaki başlığı daha da ağır:
"Türk iflası!.."
Nihayet Le Monde, "Türk cezaevlerinde..." başlıklı yorumunda "Herhalde AB'nin cezaevlerindeki durum ve ölüm oruçlarıyla ilgili Türkiye'ye söyleyecek çok güçlü bir sözü olmalı" diye yazıyor.
Her biri birbirinden ağır ifadelere yer veren tüm bu yorum ve haberlerin sonunda bir "Ama..." bölümü var. O bölümde de "Bütün bunlara rağmen Türkiye'nin neden vazgeçilmez olduğu" anlatılıyor.
Le Figaro, "Türkiye kendi haline, hatta sadece IMF'ye terk edilemeyecek kadar önemli bir ülke" diye uyarıyor.
Liberation daha da net:
Avrupa, ne bu sorunlara gözünü kapatmalı ne de bunlardan dolayı Türkiye'yi dışlamalıdır. Avrupa, Türkiye'nin dönüşüm çabasına destek olmalıdır."
* * *
Avrupa ve Türkiye, birbirinden hazzetmeyen, ama birbirine muhtaç iki melankolik sevdalı gibi...
Türkiye arabesk makamda "Beni böyle sev seveceksen" şarkısı söyledikçe Avrupa da "Ya sev, ya terk et" diye bastırıyor.
Bu hafta insan hakları yükümlülüklerini yerine getirmediği gerekçesiyle 6 yıllık Ukrayna'nın üyelikten atılmasını görüşecek olan Avrupa Konseyi, Türkiye'nin ihlallerine 52 yıldır tahammül ediyor.
Türkiye ise daha geçen ay büyükelçisini çekerek cezalandırdığı Fransa'nın kapısında dış destek için bekliyor.
Dün bu "aşk - nefret" ilişkisinin bir örneği daha yaşandı:
Liberation, "Süper Bakan" Kemal Derviş'in "Türkiye kuralsızlığın bedelini çok ağır ödedi" demecini yayımlarken Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesi Başkanı Lord Russell - Johnston "F tipi konusunda bize verdikleri sözleri tutmadılar" açıklamasını yaptı.
Fransızlar, "ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı"nı överken, "ölümlerden sorumlu Adalet Bakanı"nın Türkleri olduğu gibi, kendilerini de kandırdığını belirtiyorlar.
* * *
Le Monde'dan bir başka Avrupa karikatürüyle bitirelim:
Üzerinde "Avrupa" yazan kapı üç kilitle sımsıkı kapatılmış.
Ecevit elde bavul, kapıya dayanmış, öfkeyle bağırıyor:
"Israr etmeyin lütfen... Girmeyeceğim!.."