Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Düşünün; babasınız.   Bir gün elinize bir tenis kitabı geçiyor.
İki küçük kızınız var; onlara tenis öğretmeye karar veriyorsunuz.
Ama hayatınızda hiç tenis oynamamışsınız.
Kitapta okuduğunuz kadarıyla anlatıyor, gösteriyorsunuz.
Sonra o kızlar birbirleriyle oynamaya başlıyorlar.
Tenis okullarına gidiyorlar; zamanla profesyonel oluyorlar.
Giderek uluslararası turnuvalarda boy gösteriyorlar.
Ve dünyanın en iyi kadın tenisçileri haline geliyorlar.
Onlara bu kapıyı açan babaları, her turnuvada yanlarında oluyor; bir köşeden fotoğraflarını çekiyor kızlarının; onlarla gurur duyuyor.
Sonra gün geliyor; rakipsiz kalan iki kız kardeş birbirlerinin rakibi oluyorlar.
* * *
İşte o gün; önceki gündü.
Serena ve Venus Williams, dünyanın en itibarlı tenis turnuvası sayılan Wimbledon’da kadınlar finali oynadılar.
Muhtemelen otelde yan yana odalarda kalmış, kahvaltıyı birlikte yapmış, finale aynı arabayla gelmişlerdi.
Abla-kardeş korta çıkarlarken, yeni boşanmış olan anneleri seyirciler arasındaydı, ama her maçlarını izleyen babaları, birbirlerine karşı oynayacakları bu maça “Yüreğim dayanmaz” diyerek gelmemişti. Hangi kızı kazanırsa kazansın, sonunda kazanan kendisi olacaktı.
Serena ve Venus, evin arka bahçesinde maç yapar gibi oynadılar. Ama inanılmaz bir çekişmeyle...
Yıllarca birlikte antrenman yaptıkları için, birbirlerinin kozlarını da açıklarını da ezbere biliyorlardı.
Serena, ablası fileye geldiğinde topu nereye vuracağını biliyor; Venus de kız kardeşinin servislerini hangi köşeye atacağını adeta hissediyordu.
O yüzden seyrine doyulmayacak bir final oldu.
28 yaşındaki abla Venus, geride başladığı maçta öne geçti ve daha önce oynadıkları finallerin aksine bu kez kardeşini iki sette yenerek kupayı aldı.
İki rakip kardeş, kıyasıya çekiştikleri bu maçtan sonra biraz dinlenip bu kez yan yana oynayacakları çiftler finaline çıktılar.
Ve iki sette rakiplerini silip geçtiler.
* * *
CNN Türk’te güzelim maç bitti; tatsız haberler başladı.
Önce Ergenekon davası haberleri...
Ardından AKP’ye kapatma davası haberleri...
Belki maçın etkisiyle bana, kıyasıya çarpışan bu iki davanın ekipleri de kardeşmiş gibi göründü.
İkisi de solun ezildiği yıllarda “Devlet Baba” tarafından özenle büyütülmüşlerdi.
Bu işleri babalarından öğrendikleri için birbirlerine karşı neredeyse aynı taktikleri (hukuku zorlayan adımlar, abartılı iddialar, sansasyonel sanıklar, belge sızdırmalar, medya manipülasyonu, yargı darbeleri, tasarlanmış destek mitingleri vs.) kullanıyorlardı.
Birlikte büyüdüklerinden birbirlerinin kozlarını da açıklarını da çok iyi biliyorlardı.
İkisinin de asıl derdi demokrasi olmadığından sadece kendilerini kurtarmayı ve rakibe en fazla zararı verdirmeyi amaçlıyorlardı.
Hangisi kazanırsa kazansın, sonunda Devlet Baba kârlı çıkacaktı.
Belki de sonunda “Birbirimize fazla yüklenmeyelim” diye aralarında anlaşacaklar, birbirlerinin kusurlarını kapatıp ortak olacaklar ve birlikte solun üstüne gidip iktidarlarını perçinleyeceklerdi.
Maçtan sonra olduğu gibi, haberlerden sonra da, yarışan taraflardan çok, onları yetiştiren “Baba”yı kutlamak gerektiğini düşündüm.