"Başlangıçta dünyadaki bütün insanlar aynı dili konuşur, aynı sözleri kullanırlardı.Sonra 'Kendimize bir kent kuralım' dediler:'Göklere erişecek bir kule dikip ün salalım. Böylece yeryüzüne dağılmayız.'Rab, insanların yaptığı kentle kuleyi görmek için aşağıya indi. 'Tek bir halk olup aynı dili konuşarak bunu yapmaya başladıklarına göre düşündükleri gerçekleşecek, hiçbir engel tanımayacaklar' dedi:'Gelin aşağı inip dillerini karıştıralım ki birbirlerini anlamasınlar.' Böylece Rab onları yeryüzüne dağıtarak kentin yapımını durdurdu.Bu nedenle kente 'Babil' (İbranicede 'kargaşa') adı verildi. Çünkü Rab, bütün insanların dilini orada karıştırmış ve onları yeryüzünün dört bucağına dağıtmıştı."***O günden beri tarumarız.Babil'in sürgünleri olarak, yeryüzünün dört bucağında, farklı dillerden konuşuyor, mütemadi bir kargaşanın kucağında yaşıyoruz.Başta dildi bizi benzerlerimizden ayıran...Sonra belledik birbirimizin dilini; anlaşmanın yolunu bulduk.Lakin bu kez de önyargıların zehirli dili ayırdı Ademoğullarını birbirinden...Anlayışsızlığın, bencilliğin, sevgisizliğin biçerdöverinde örselendik.Yalnızlığa mahkûm edildik.***Alejandro Gonzalez İnarritu'ya Cannes Film Festivali'nde "En İyi Yönetmen" ödülü kazandıran "Babil" bu sürgünü anlatıyor.Üç kıtada, Babil'in enkazı altında can çekişen ahrazları belgeliyor.Filmin başrolünde bir tüfek oynuyor. Patladığı her coğrafyada kanlı aksisedalar yaratan bir av tüfeği bu...Ama filmde bağlantısız gibi duran öyküler birleştikçe anlıyorsunuz ki, bizi asıl vuran, yaralayan şey o tüfek değil... Dil, hiç değil.Katilimiz, iletişimsizliğin soğuk duvarı...Peşin hükümlerimiz, böbürlenmelerimiz, paranoyalarımız...Onlar bizi arzın her köşesinde, ıssız bir çölde ya da kentin en işlek caddesinde yapayalnız bırakabiliyor.Ama bazen hijyenik bir turda, hiç tanımadığımız bir coğrafyayı otobüsümüzün yüksek camlarının ardından süzerken başımıza gelen bir felaket, bizimle aynı dili konuşanları "hasım", hiç tanımadıklarımızı "hısım" hale getirebiliyor.Ancak o zaman dostu düşmandan, hakikati yalandan, rabıtayı kargaşadan ayırabiliyoruz.***Meksikalı usta yönetmen, Fas'ta, Meksika'da, Japonya'da, asrımıza özgü bu yalnızlığın, iletişimsizliğin izini sürüyor.Önyargıların diktiği engellerin insanlığı nasıl bir felakete sürüklediğini didikliyor. Derdini dille anlatamayanların, bedeniyle şiddete ya da teşhire sığınmasındaki çaresizliği sergiliyor. "Anlaşılmak istiyorsan dinle" diyor.Ve Babil efsanesini yıkıyor.Kutsal kitapta yazıldığı gibi Tanrı değil bizi birbirimizden ayıran;kendi anlayışsızlığımız, duyarsızlığımız, sevgisizliğimiz..."Babil" filmi bunu kanıtlarken yeni bir Babil dikiyor ufkumuza:Sil baştan kavilleşmeli kavmimiz...Yeni kuleyi nifaksız bir anlayışın tuğlalarıyla örersek, engelleri aşabilir, göklere erişebiliriz. can.dundar@e-kolay.net Tevrat der ki: