Tam bir kavram kargaşası... Başbakan diyor ki: “Beni TEKEL işçisi seçmedi; halkım seçti. TEKEL işçisininki haklı değil, ideolojik bir eylemdir.”
Türk-İş Başkanı cevap veriyor:
“TEKEL işçisinin eylemi siyasi değil; ekmek mücadelesi...”
* * *
Siyaset korkusu, bize 12 Eylül’den miras...
Kenan Evren “Siyasiler tencereyi pisletti” dediğinden beri siyaset, “umacı” muamelesi görüyor.
“Aman yavrum siyasete bulaşma” tembihiyle büyüyen nesiller de siyaseti bulaşıcı hastalık sayıyor.
1970’lerin grevlerini hatırlayanlar, bugün TEKEL direnişine baktıklarında araya bir askeri darbenin girdiğini çok net hissetmişlerdir.
Başbakan’ın “Beni işçi seçmedi, halk seçti” yaklaşımı, yarım asır önceki “Halk plajlara hücum etti, millet denize giremiyor” serzenişini hatırlatmıyor mu?
Böyle laf eden, “Zaten direnişçilerin bir kısmı parayı alıp vazgeçiyor” diyebilen bir siyasetçi, seçim meydanına çıkabilir miydi?
Ya Türk-İş önünde açılan pankarta ne demeli?
“Tayyip Amca! Atamamızı yap, 3 çocuk bizden sana...”
Herhangi bir grev çadırında hesap sorulan iktidara böyle göz kırpılır mıydı?
* * *
Galiba söylenmek istenen şu:
“TEKEL işçisi, siyasi bir hedefle yola çıkmadı; siyasi bir angajmana da sahip değil.”
Ama 70’lerde herhangi bir üniversite kantinine uğramış herkesin bilebileceği gibi, “sınıf mücadelesi zaten eylem içinde politikleşme marifetine sahiptir.”
Haklı bir talebin reddedilip iktidarın hışmıyla karşılaşması, apolitik işçileri bile politize eder.
TEKEL örneğinde aynen böyle oldu.
Kazanılmış hakları için yola düşen işçiler önce polis şiddetini, copunu, biber gazını tattılar. Bu, onları keskinleştirdi; hem direniş azmini hem toplumsal desteği artırdı.
Medyanın dikkati çekildi. Aileleri direnişe katıldı. Destek halka halka büyüdü.
Eylemi uzaktan izleyen kimi sendikalar, partiler, örgütler müdahil olmak zorunda kaldılar.
Yani “sıkı duran” işçiler, alkışlanacak bir kararlılıkla sendikaları peşlerinden sürükledi; deyim yerindeyse “politize etti”.
Başbakan’ın rest çeken umursamaz tavrı ise ılımlı Türk-İş’i günden güne daha radikal bir pozisyon almaya, sonunda (“genel grev” denmese de), “bir günlük iş bırakma”ya zorladı.
Katılımın düşüklüğü, direnişin “siyasileşmesi”nden değil, yeterince “siyasileşememesinden” kaynaklanıyor bence...
Eğer Başbakan’ın dediği gibi, ay sonunda olaya polis müdahale ederse, asıl “siyasileşme” orada olacaktır.
* * *
“Politik”ti, “değil”di tartışması nafile:
Konunun bam teli, vahşice uygulanan özelleştirme politikaları ve hükümetin çarpık sosyal adalet anlayışıdır.
Kızılay’daki çadırlarda protesto edilen de, iktidarın “sosyal devlet”ten vazgeçme tercihidir.
Yani konu, bal gibi ideolojik ve politiktir.
İşçiler, sonunda kendilerini işsiz bırakacağı aşikar olan bu sürecin başında “politik” tavır alıp tepkilerini gösterselerdi, bugün çok farklı durumda olurduk.
Not: Nicedir bu köşeyi paylaştığım sevgili Ece Temelkuran bir başka köşeye taşındı. Buradan “Hayırlı olsun” dileklerimi yolluyorum.