Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Hep insanların arkasından yazı yazarız.
Bana, Osman Bölükbaşı için önceden yazmak kısmet oldu.
Geçen salı bu köşede, Hulusi Turgut'un bir yazı dizisine atfen onu saygıyla anan bir yazı yazdım.
Ve dün, Bölükbaşı'nın ölüm haberi ulaştı elimize...

* * *
3 haftadır yoğun bakımdaydı.
Yıllar yılı onunla aynı safta veya karşısında siyaset yapmış arkadaşlarından ya da yakın çevresinden kimse yoktu başucunda...
Özellikle MHP'lilere kırgındı.
Politikanın yalnız savaşçısı, son yolculuğuna da yalnız gitti.
Son ana kadar dost kaldığı ender insanlardan biri olan Demirel'e 2 yıl önce kendini yorgun hissettiğini söyleyince, Demirel, kendi doktoru Prof. Dr. Osman Müftüoğlu'ndan Bölükbaşı ile ilgilenmesini rica etmişti.
Prof. Müftüoğlu, hastasına, 2 yıldır Ankara Numune Hastanesi'ndeki özel bir süitte bakıyordu.
Dün, "Kimbilir ne renkli anılarınız olmuştur" dedim, birini anlattı:

* * *

Bölükbaşı'nın prostatı varmış. Yeni çıkan bir ilaçla tedavisi mümkünmüş. Ancak ilaç, erkeklik hormonlarını yok ediyormuş.
Kendisine durumu izah etmişler. Biraz da bozularak razı olmuş:
"Peki halin icabını yerine getirin o zaman..." demiş.
Ertesi gün bir doktor, elinde iğneyle çıkagelince küplere binmiş Bölükbaşı... Hemen Müftüoğlu'nu aratmış.
"Bu ne rezalet" demiş:
"Hemen iğne yapıp işi halletmek istiyorlar. Halbuki bu işin bir seremonisi olması lazım. Bu alet, 70 yıldır bana sadakatle hizmet ediyor. Onu böyle törensiz uğurlayamam."

* * *

Ne tür bir tören yaptılar bilmiyorum, ama Bölükbaşı siyasetten de böyle törensiz ve hayal kırıklığıyla ayrılmıştı.
Yine Prof. Müftüoğlu'nun anlattığına göre Türkiye siyasetinin duayeni, son günlerinde elinde sondayla hastane koridorunda gezerken;
"Siyaset herkesin eline bir şey verdi. Benimkine de bir sonda tutuşturdu" demiş.
"Bağrım Karacaahmet Mezarlığı'na döndü" diyecek kadar çok ihanet görmüştü.
O yüzden de küsmüş ve geriye dönüp bakmamıştı bir daha...
Anılardan konuşmayı ısrarla reddetmiş, yönetim kurulu başkanlığı tekliflerini geri çevirmiş, evine kapanıp son yıllarını yalnız geçirmişti.

* * *

Geçenlerde gazetelere yansıdı; Afganistan'ın yaşlı aslanı Marian'ın ölüm haberi...
Marian, Afgan toprakları üzerinde nice devrimler, soykırımlar, isyanlar, işgaller, bombardımanlar görmüş, hepsinde "aslan gibi" ayakta kalmış, ancak sonunda yaşlılığa yenilmişti.
Onca ihtilalden, ihanetten ve yangın yerine dönmüş siyasetten sağ çıkan "Kırşehir'in aslanı"nın ölüme yenildiği haberini alınca Marian'ın sonunu anımsadım.
"Volkan da olsan, sonu bir avuç kül olmaktır" diyordu Bölükbaşı...
Volkan söndü, ama geride bir avuç külden fazlasını bıraktı:
Çok partili hayatımızın yarısından fazlasını süsleyen rengarenk bir portre...
Siyasette dürüstlük ve nükte...
Ve her türden dünyevi iktidarın ve şahsi ihtirasın finalinin ille yalnızlık olduğu mesajı...