Saadet Partisi’nin onursal başkanı Recai Kutan’ın eşi Hacı Mebrure Kutan zorlu bir dönemin sessiz tanıklarından biriydi
Cuma günkü gazetelerde bir kayıp ilanı vardı:
“Hacı Mebrure Kutan’ın vefatı”nı duyuruyordu.
Vefat eden, zorlu bir dönemin sessiz tanıklarından biriydi.
Saadet Partisi’nin onursal Genel Başkanı Recai Kutan’ın eşiydi.
Ne Kutan’la ne eşiyle tanıştım. Ama yaşadıklarını, Recai Kutan’ın anılarından (“12 Eylül”, Keşif Yayınları, 2001) öğrendim.
O anıları okurken darbe dönemlerinin, politik yelpazenin her kanadında nasıl benzer acılara yol açtığını bir kez daha fark etmiştim.
Çoğumuza kapalı kutu gibi görünen bir çevreye ait mektup sandığında insani ortak paydalar keşfetmiştim.
Bunca kutuplaştığımız bir atmosferde, Mebrure Hanım’ı o ortak paydalara dikkat çeken satırlarla uğurlamak istedim.
Hapisteki bakan
Recai Kutan, İstanbul Teknik Üniversitesi’nden Özal kardeşlerin, Demirel’in, Erbakan’ın arkadaşıydı.
1977 koalisyonunda İmar İskan Bakanlığı yaptı.
Erbakan’ın en yakını ve emanetçisiydi.
12 Eylül’den sonra diğer MSP yöneticileriyle birlikte tutuklandı.
“Kirazlıdere”de 10 ay tutuklu kaldı.
Mamak’ta 4 yıl yargılandı.
“Selamet koğuşu”ndaki anılarını yıllar sonra yayımladı.
O anılarda, 1980 güzünün pek çok evinde benzerleri bulunan mazlum bir eş ve ana olarak sivriliyordu Mebrure Hanım...
Yanında oğulları, ellerinde paketlerle eşini ziyarete gelen, görüş günlerinde ürkekçe ona sarılan, gururunu acısının önünde tutmaya çalışan vefakar kadınlardan biri...
Kocası, moral hocası
Metin olmak, tevekkül göstermek, ağlamamak zorundaydı.
Çünkü eşi, ona yazdığı mektuplarda,
“Sevgili Mebrure Hanım! Öyle gevşemek, demoralize olup canı sıkılıp yatağa girmek yok. Önce kendi nefsine, sıhhatine, kılık kıyafetine itina etmeli, çocuklarına örnek olmalısın” diyordu:
“Hani TRT’deki yarışmalardan önce moral hocası yarışmacıların moralini yükseltir, heyecanlarını yatıştırırdı ya, işte senin moral hocan da diyor ki; ‘Allah’ın izniyle kaya gibi olacaksınız. Başınız dik, kendinden emin, kocasına yapılandan gururlu... Utanacak, ezilecek biri varsa, haksızlık yapanlar, zulmedenlerdir. Kat’iyen kendini salıp koyvermek, kendine acındırır bir ruh haline gelmek yok. Elhamdülillah yaşımız genç, sıhhatimiz yerinde. Rabbim lutfederse bir süre sonra gene bir arada, gene huzur ve saadet içinde yaşamaya devam edeceğiz.”
Bir yandan da evde yapılacak işler, bakılacak çocuklar, mahkemeye taşınacak
dosyalar vardı.
Recai Bey, içeriden “Gima’nın bitişiğindeki Ziraat Bankası’ndan emekli maaşımı çektiniz mi? Hesap cüzdanı dolaptadır” diye yazıyordu.
“İsmail’e palto ve elbise aldınız mı?” diye soruyordu; “Aldıysanız gelirken sırtında göreyim” diyordu.
Yolladığı mektupların “Melahatgilde” muhafaza edilmesini istiyordu.
Enayi miyim?
Yıllar sonra birlikte yeniden okuyacakları o mektuplarda sadece tutsak siyasilerin değil, onların ailelerinin de çektiği acılar da belgeleniyordu.
Mebrure Hanım, bazen o mektuplarda eşinin “bir dönem Türkiye’yi yönetmiş insanların perişan hallerini görünce nasıl gözyaşı döktüğünü” okuyup ağlıyordu.
Bazen de kendisine moral vermek için yazılmış satırlara bakıp gülüyordu.
“Pahalılık dışarıyı kasıp kavuruyor” diye yazıyordu
Recai Bey:
“(Çıksam), bu pahalılıkta ‘Şunu da isteriz, bunu da isteriz’ diyeceksiniz. Şu fakir bunları nasıl karşılasın? Yumuşak babayı bulmuşsunuz. Hepiniz yükleneceksiniz. (Oysa burada) itibarımız yüksek. Herkes gözümüzün içine bakıyor, üstümüze titriyor. 51 yıllık ömrümde hiç bu kadar itibarlı bir devrem olmadı. Enayi miyim? Hiç bu fırsatı kaçırır mıyım? Müsaade edin, biraz daha tadını çıkarayım da ondan sonra çıkar gelirim inşallah...”
Unuttuysan kırılırım
Kitapta beni en çok etkileyen mektup, 20 Haziran 1981 tarihli olandı. Şöyle yazıyordu Recai bey:
“Sevgili Mebrure,
Bugün 20 Haziran... Bilmem bu tarih sana bir şeyler hatırlatıyor mu? Kimbilir belki de bu telaş, bu üzüntü içerisinde çoktan unuttun. Eğer unutmuş isen bil ki üzülürüm, kırılırım.
Ya sevgili Mebrure!
Göz açıp kapayıncaya kadar tam 27 yıl geçti.
Evet, bugün evliliğimizin 27. yılı... Her ne kadar böylesine mutlu bir günümüzde aramızda demir parmaklıklar varsa da, bu adamlar hayallerimize de engel olamazlar ya...
Cenab-ı Hak’tan niyazım, daha nice seneler, bu mutlu günümüzü sevgili çocuklarımızla birlikte saadet ve sağlık içinde idrak etmemizdir.”
O yıldönümünü 28 sene daha kutladılar.
55. yılda ayrıldılar.
Mebrure Hanım’a rahmet, Recai Bey’e sabırlar diliyorum.