Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Farkında mısınız, "has adam" Jean Claude Van Damme'ın Türkiye ziyareti, en bilinen toplumsal zaafımızda ciddi bir kırılma yarattı:
Biz, eskiden kaslı - bıyıklı öz yiğitlerimizin, gavur dilberlerini tuşa getirmesiyle iftihar ederdik. Bu türden "uluslararası ilişkiler"in yatağında "kız tarafı" bizden olmazdı hiç...
Oysa bugün, Van Damme'ın bizim kızlarla geçirdiği gecenin şehvetli öyküleri ekranları, sayfaları süslüyor. Aktöre ananevi Türk misafirperverliğini tattıran sultanlar, Belçikalı Zeus'un gece otelde nasıl bornozla çıkageldiğini ballandırarak anlatıyorlar. Hepimiz alaka ile takip ediyoruz.
* * *
Van Damme, "Biri Bizi Gözetliyor" programının konuğu olarak gelmişti. Lakin tam da onun katıldığı gün RTÜK, bir avuç gence elalem önünde evcilik oynatan programın "Derhal durdurulmasını" emretti.
Meğer ne bakanlar, ne milletvekilleri aramış, "yarışmacılar yatakta sarmaş dolaş, siz hala uyuyorsunuz" diye uyarmış RTÜK üyelerini...
Hele 35 yaşında iki çocuk annesi bir yarışmacının 19'luk bir civanla fingirdeşmesi gençleri tarumar etmiş. Genel ahlak çökmüş, toplumun huzuru kaçmış, Türkiye'nin aile yapısı şöyle bir gidip gelmiş.
* * *
İşte bu ikiyüzlülük boğuyor beni...
Bizim "cemaat"te mahalle dediğin yer, bin çift göz ve kulağın birbirini süzdüğü koca bir "röntgen cihazı"dır.
Her ev herkesindir. Kamudan kopuk bir özel hayat düşünülemez bile...
Bekar yaşamış olanlar iyi bilirler: Eve gelip gidenin kaydı tutulur neredeyse... Kimin kimle düşüp kalktığı, kimin evinde sabırların taştığı, kimin kime yan gözle baktığı, pasaklı dedikoducuların en iyi tiraj getiren konulardır.
Şimdi deniliyor ki, "Biz pirüpak insanlardık. Sütten çıkmış ak kaşık gibi yaşayıp giderken TV denilen bu herze geldi; mahallenin namusunu bozdu".
Oysa hiçbir cihaz, sapına kadar namus kesilmiş bir toplumu bu kadar kısa sürede baştan çıkaramaz.
Televizyon, hazır bulduğu örtülü bir sahtekarlığın üzerine kurdu stüdyolarını... Anahtar deliğine dayanan gözlere, komşu duvarına yaslanan kulaklara bir ayna tuttu.
Kitlesel bir oturak alemi yarattı. Seyir toplumunu globalleştirdi.
Daha önce komşu kızının kapıcının oğluyla kırıştırmasıyla sınırlı bir "röntgencilik tutkusu"nu, Lady Diana'nın korumasıyla kırıştırmasını izleme düzeyine çıkarttı.
İşin özü değişmedi, sadece ölçek büyüdü ve karakterler "sanallaştı".
* * *
Birkaç ay önce bir gece Rotterdam'da gezerken bütün evlerin perdelerinin açık olduğunu fark etmiştim. Mihmandarıma bunun nedenini sordum; "Buralarda pencereden içeri değil, dışarı bakılır" dedi.
İffet, içeride oturandan değil, dışarıdan geçenden bekleniyordu.
Ece Ayhan, "Her büyük suçun uzakta bir küçük ortağı olduğunu" söyler. "Biri Bizi Gözetliyor" programının izlenme oranları, burada "kolektif bir suç" olduğunu gösteriyor.
İştahla gözetlediğimiz program bizi özetliyor aslında...
Hepimiz hayatımıza hükmeden sahte ahlak bekçilerinin önünde el pençe divan; ekran başına üşüşmüş "seyir halindeyiz".
Teşhircileri yasaklayarak röntgenciliğimizin yarattığı suçluluk duygusunu bastırabileceğimizi sanıyoruz. Gündelik hayatın içinde "duvardan duvara" döşeli ahlaksızlığı engelleyemeyince aynayı taşlayarak yasak savıyoruz.
Baskıyla kurulan bir ahlaki nizamın uzun sürmeyeceğini göremiyoruz.
Çare, insanoğlunun aklına, bedenine, ilişkilerine, kendi iradesiyle hükmedebileceği bir toplum düzenindedir.
Çare, özgürleşmektedir!..