Uzuvları birbirinden bağımsız hareket eden bir mahlukat gibi, bir eliyle yaptığını öbürüyle yıkıyor. Bir yandan reform paketleri çıkarırken, öte yandan gazetecileri hapse ya da sürgüne yolluyor.Hem de akıl almaz gerekçelerle...* * * "Sinan Kara davası", Türkiyenin yüz karası...AB yolunda bazı yerel unsurların demokratikleşme sürecini nasıl baltalayabileceğini gözler önüne seren bir örnek...Sinan, 33 yaşında, iki küçük çocuk babası bir gazeteci.Datçada 20 yıldır - sadece - muhabirlik yapıyor. 2000de Datça kaymakamının fakirler için verdiği yemeğe, fakirler yerine Datçanın kalbur üstü yetkililerinin katıldığını fotoğraflayıp haber yapmasıyla başını derde sokmuş. Yemeğe katılan savcı, "terör örgütü üyesi" olduğu iddiasıyla dava açtırmış Sinan hakkında... Tutmamış tabii...Beraat etmiş Sinan...* * * Ama davalar yağmış.Datça kaymakamı, "Köpeklerin denize girmesi haramdır" dediğini yazdığı için, Datça müftüsü cemaatten topladığı paralarla kendine araba aldığını duyurduğu için, Datça savcısı, bütün gazeteciler gibi olayları izleyebilmek amacıyla polis telsizi dinlediği için hedef almış Sinanı...Ve genç gazeteci, komik suçlamalarla hapsi boylamış.Geçen yıl 3 ay hapse girme nedeni neydi biliyor musunuz:Çıkardığı yerel gazetenin iki nüshasını Kaymakamlığa vermemek...Sinan, "Hapisteydim, yollayamadım" diyene kadar yeni bir ceza geldi:Kendi odasını, çıkardığı gazetenin idare yeri yapmaktan...* * * Gelelim yarın hapse girme nedenine...Sinan, 2000de Datçaya gelen Mert Çilleri izlerken korumaları makinesini kırmış. O da karakola gidip şikayetçi olmuş. Ama söz konusu isim, Tansu Çillerin oğlu olunca şikayetçi iken, 2 yalancı tanıkla sanık durumuna düşmüş. "Basın yoluyla tehditten" 1 yıl hapse mahkum olmuş. Bunun üzerine yalancı şahitler utanıp itirafname yazmışlar; "Yalan söyledik, Sinan suçsuzdur" demişler. Ama mahkeme Sinanın yeniden yargılanma talebini reddetmiş ve ceza kesinleşmiş.* * * O günden beri herkes uğraşıyor Sinan için...Çağdaş Gazeteciler Derneği, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü, Adalet Bakanına başvurup infazın durdurulmasını istedi. Bundan sonrasına Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bakacak.Dün konuştuğum Sinan bir yandan 5 ay yatacağı Urla Cezaevi için bavul topluyor, bir yandan da "Davalarımdan uzak kalacağım" diye dertleniyordu. "Davalarım" dediği, 13ü Yargıtayda, 7si Datçada olmak üzere süren toplam 20 dava...Bunlardan 9 yıl daha hapsi isteniyor.* * * "Hapis yatmaktan da daha ağırı gazetecilik yapamamak" diyor Sinan...Aynı suçtan iki kez mahkum olan, mesleğe devam edemiyor.Mahkum olmasa da bazen çalıştığı kurumda da sürgüne gönderilerek meslek hayatı söndürülebiliyor.Ya bir medya kuruluşu ya da yerel iktidar, ülkenin ulusal çizgisini rayından çıkarabilecek kadar etkili bir kampanya sürdürebiliyor.Ben bugün bile, Adalet Bakanı Cemil Çiçekten Sinanı kurtaracak yazılı bir emir bekliyorum.Sinanın kapanan sütununda yer bulamayacak Datça haberleri için de kendi sütunumu açıyorum.Bir adım geriledik, iki adım sıçramanın zamanıdır.Geçmiş olsun Sinan! can.dundar@e-kolay.net İki adım ileri, bir adım geri... Türkiye, AB yolculuğuna bu tempoyla devam ediyor.