Afrika'nın uçsuz bucaksız topraklarında bahar yağmurlarıyla oluşup, yaz güneşinde yok olan geçici göller varmış.
Yerliler dermiş ki:
"- Sular yükselince balıklar karıncaları yer, sular çekilince karıncalar balıkları..."
Yani bugün karıncada olan üstünlük, yarın balığa geçebilirmiş.
Kimin kimi yiyeceğini, suyun hareketi belirlermiş.
* * *
Çetin Altan'ın "Ben yazmasam ne olur? Hiçbir şeycik olmaz" dediği dünkü "Dertleşme"sini okuyunca, halihazır çöl ikliminde en nadide balıkları yiyen obur karıncalara öfkelenmekten çok, bu kıratta bir yazı adamının bizim buraların en kurak mevsimine denk gelmesine hayıflandım.
Okuyup yazmadan (ve okuyup yazanlardan) hazzetmeyen bir toprağa yanlış zamanda fidelenmiş nadide bir bitki o...
Kendi "önemi"ni sezdirmeyecek kadar "değerli"...
...ve arada bir değerini test etme ihtiyacı duyacak kadar yalnız...
* * *
Geçenlerde, herkese kısmet olmayacak bir ayrıcalığı yaşadık ve Nebil Özgentürk'ün organize ettiği bir yemekte onun evinde, Solmaz Kamuran'ın nefis sofrasında buluştuk:
Çetin Altan, Orhan Pamuk ve ben...
Billur kadehlerdeki şaraplarca akıp giden şiirli sohbet boyunca, onun abidevi sütunlarının satır aralarında geziniyor gibiydik:
Globalizm çağında komünizmden Potsdam konferansına, III. Ahmet'ten faili meçhul cinayetlere daldan dala kondu sohbet...
Gece yarısı geride kaldıkça, her gönülsüz kalkma teşebbüsümüzde üsteledi Çetin Usta:
"Gitmeyin! Sade Türkiye'de değil, yeryüzünde kalmadı böyle sofralar..."
* * *
Sahi ne olur Çetin Altan artık yazmasa?..
Var etmenin değil, yok etmenin esas olduğu, kağıda kaleme ilgisiz bir coğrafyada yazının eksikliğini kim umursar?
"Nasıl bir avanta var bu işte" sorusundan gayrisine meraklanmaz hale gelmiş bir topluma "En dayanıklısı ancak 6 gün yaşayan kelebeklerden koleksiyon yapıp köy kahvelerine asmanın hayatımıza sevimli bir estetik katabileceği"ni fısıldayan bir yazar artık kalem oynatmasa ne eksilir?
Tarih, - onun deyimiyle - "ileri gelenler"le, "ileri gidenler"in kavgası değil midir zaten?..
Çok çok "bugünlük", birinciler ikincileri yemiş olur.
Ama nihayette "Yeryüzü ıskalamaz yaratıcı insanı"...
Olsa olsa ileride torunlarımız, asırda bir gelen ve "yazıya layık olma" kavgası veren bir kalem emekçisine sahip çıkamadığımız için utanır bizden...
* * *
Gecenin sonunda, gözlerinde tomurcuklarla Orhan Seyfi Orhon'dan bir şiir okudu Çetin Usta:
"Benim gönlüm bir kelebek/ dolaşıyor çiçek çiçek/
tükenecek ömrü böyle/ çırpınarak titreyerek".
Onu dinlerken, ilkgençliğimden beri başucuma astığım yazılarının hayatıma kattığı estetiği düşündüm...
...bir de en dayanıklısı ancak 6 gün yaşayabilen kelebekleri...
...kimisi bir gün bile yaşayamayan yazıları...
"Jüri zamandır."
O jürinin kararına göre, - yine Usta'nın dediği gibi - ikiye ayrılır insanlar:
Mezara girecek olanlar...
Ansiklopediye girecek olanlar...
Bilmeliyiz ki, ikincileri azalttıkça uçsuz bucaksız bir mezarlığa dönecek ülkemiz...
...obur karıncaların yediği nadide balıklar mezarlığına...
Neyse, aşılır bunlar...
Hele bir yükselsin sular!..