13 Şubat sabahı saat 9.00'da İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde çok ilginç bir duruşma var.
Medya ve siyaset alanındaki görüşleriyle Batı'da kendi başına bir muhalefet odağı sayılan Amerikalı dilbilimci Noam Chomsky o gün, yazılarıyla DGM'de yargılanacak.
Kitapları Batı'da olduğu gibi Türkiye'de de iletişim fakültelerinde okutulan Chomsky'yi sanık sandalyesine oturtan, onun Aram Yayınevi'nden çıkan makaleleri... Bu makaleler, Kürt sorunu konusunda içerdiği görüşlerden dolayı hakim huzuruna çıkacak...
Ve o makalelerin yazarı da o gün orada olacak.
Türk hukuku, ifade özgürlüğü konusundaki tahammülsüzlüğünü, dünya çapında bir entelektüeli yargılayarak evrensel düzeyde kanıtlamış olacak.
* * *
Son haftalarda dilekçe vererek "Kürtçe eğitim" isteyen üniversite öğrencileri yaka paça gözaltına alınıyor, sonra da bölücülük suçlamasıyla tutuklanıyor.
Hükümete göre bu, "PKK'nın son siyasi atağı..."
Bence de öyle!..
Amaç, konuyu gündemde tutmak, Türkiye'nin insan hakkı ve düşünce özgürlüğü tanımaz yüzünü teşhir etmek, sonra da mahkumiyet kararlarını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne taşıyıp uluslararası camiada Türkiye'yi mahkum ettirmek.
Peki bu atağa karşılık Türkiye ne yapıyor?..
Tam da PKK'nın istediğini...
Dilekçeleri yırtıp parçalıyor, dilekçe verenleri doğduğuna pişman ediyor, Avrupa'dan döneceği ayan beyan olan davalar açıp bir tuzağa zemin hazırlıyor.
Son eylem, gerçekten "Apo'nun bir tezgahı" ise, uzak bir adada tecritte tutulan adam, tek bir talimatla ve bir hafta içinde Türkiye'nin insan hakları konusundaki samimiyetsizliğini ve "dilekçe kağıdına bile" hoşgörüsüzlüğünü tüm dünyaya göstermeyi başarmış demektir.
"Askeri yenilgi"nin "siyasi zafer"e dönüşmesi böyle bir şey olsa gerek.
Hükümeti de bu başarıdaki katkısı nedeniyle kutlamalıyız(!).
* * *
Dilekçe vermek Anayasa'nın güvence altına aldığı demokratik bir hak mı?
Öyle!..
Kürtçe eğitim istemek, silahlı terör eylemi sayılır mı?
Hayır!..
İnsanların siyasi taleplerini, silahla dağa çıkmak yerine, yasal yollarla dile getirmesi daha iyi değil mi?
Kesinlikle öyle...
O halde nedir bu öfke?..
"Bölücü örgüt strateji değiştirmiş"miş?
Biraz o köhne kabuğunuzu kırın da siz de değiştirin o zaman!..
Şiddete başvurmadan hak aramanın yollarını açın; coplanmadan tartışmanın zeminini yaratın; en temel insan haklarını askıya alarak "bölünürüz" paranoyasını aşamayacağınızı anlayın artık...
Bu kafayla 21. yüzyılla baş edemeyeceğinizi görün!..
* * *
Kaçış yok:
Türkiye, şiddet içermeyen muhalif düşünceye tahammülü, dilekçe hakkına saygıyı, "kim, ne amaçla söylüyor" demeden farklı görüş dinlemeyi öğrenecek, öğreniyor.
Hükümetin, sabrının sınırlarını zorlayan örgütler karşısında yapması gereken şey, çekildiği tuzağa gönüllü atlamak, "Batı'ya başka, kendi halkına başka" oynamak değil, hızla ve samimiyetle demokratikleşmektir.
20. yüzyılı bu umudun peşinde tükettik.
Türkiye, hiç olmazsa 21. yüzyılın tarihine, dünya entelektüellerini yargılayan, dilekçe veren üniversitelileri hapseden bir "lanetliler bahçesi" olarak değil, terör belasını ve bölünme korkusunu demokrasi içinde aşabilmiş bir dünya numunesi olarak geçmelidir.
Bunu yapabilecek gücümüz var; sadece hükümetimiz yok.