Bir doktor arkadaşım anlatmıştı.
Bir dönem çalıştığı hastane, geneleve çok yakınmış. O yüzden sık sık genelev kadınlarını muayene edermiş.
Bir gün kadınlardan biri öfkeyle odasına dalmış ve röntgen çektirirken, görevlinin kendisine sarkıntılık ettiğini söylemiş. Arkadaşım, hemen kadını alıp yüzleştirmek için röntgencinin yanına götürmüş. Kadının ve doktorun itirazına şaşıran röntgenci "Ama o bir fahişe değil mi" diye soran gözlerle bakmış.
"- Fahişe bile olsam" demiş kadın, "Ben istemediğim sürece kimse vücuduma dokunamaz".
* * *
Bu anıyı aktarmamın nedeni, son dönemde yoğunlaşan taciz tartışmaları...
Konu, geçen gece Fatih Altaylı'nın programında da masaya yatırıldı. Ancak tartışmacıların çoğu, taciz olayına az önce anlattığım "röntgenci"nin perspektifinden bakıyorlardı.
Bir İslam alimi, "Asıl kadınlar açık saçık kıyafetleriyle erkekleri taciz ediyorlar" görüşündeydi. "Zaten örtünme emrinin temel gerekçesi de bu"ydu.
Amiri tarafından taciz edilmiş bir kadın "Benim etek boyum hep topuğumdadır" diye savundu kendini; sanki "kasığında" olsa tacizi hak edecekmiş gibi...
Biliyorsunuz Derman Bey'in ünlü "motivasyon davası"nda da Kadir inanır'ın avukatı mahkemeye, tacize uğrayan Buket Saygı'nın dekolte pozlarını sunmuş ve "Türk aile yapısıyla uyuşmayan fotoğraflarının medyada yayımlanmasından rahatsız olmayan bir kadın, gelecek tekliflere de hazır olmalı" demişti.
Oysa ben, etek giydi diye tacize uğramış bir aktörden, giysilerinden ötürü bir insanı yargılamanın haksızlığını dile getirmesini beklerdim.
* * *
Dekolte giyinen kadının "yollu" olduğu ve aslında taciz ve tecavüzden zevk aldığı inancı erkekler arasında pek yaygındır. Türk filmlerinde Tecavüzcü Coşkun "çırpınma... senin de hoşuna gidecek" diye işe koyulur hep...
Uzun yıllar haber dergilerinde çalıştım. Aynı katı paylaştığımız kimi seks dergilerinin en çok dikkat çeken köşesi "okur mektupları" olurdu ve o mektuplar çoğunlukla büroda patronunu, evde karşı komşusunu, okulda öğretmenini baştan çıkaran ve onların tacizinden zevk alan kadınların ağzından yazılırdı.
Bu "hayali mektuplar"ı kaleme alan arkadaşımıza göre "Tecavüzden hoşlanan kadın, erkeklerin en büyük fantezisi"ydi.
Bunun sadece fantezide kalmadığını ve kılık kıyafetle ilgisi olmadığını, Altaylı'nın programına katılan bir feminist avukat kanıtladı:
"Taciz vakalarında saldırganların yüzde 60'ı tanıdık".
Yani evde baba, işyerinde patron, okulda öğretmen...
"Türk aile yapısı" mı demiştiniz?
* * *
Şunu kafamıza sokmak zorundayız.
Hiçbir giyim biçimi, tacizi meşrulaştırmaz.
Etek boyunun topukta ya da kasıkta olması, giyenin tercihidir. Bundan tahrik olan varsa, yapacağı şey giyeni taciz etmek değil, nefsini terbiye etmektir.
"O da niye askılı elbise giyiyor" diye soramaz tacizci; "Niye ben askılı bir elbise gördüm mü, hemen azgın boğaya dönüşüyorum" diye sormalıdır.
Koşullar ne olursa olsun tacizin ayıbı, mütecavize aittir.
Bu tür yakınlaşmalarda sınır, kadının rızası olmalıdır.
Rıza yoksa kadının fahişe olması bile tacizciye "motive etme" hakkı vermez...
Özetle, sorun "erotizm"de değil, Kadirizm'de...
Çare ise tacizi ifşa ve tacizciyi teşhirde...