Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Dağda yıllardır elde silah bekleyenlerin sorusu bu... Önce PKK’lılara bakalım:
İnmeleri için bir umut doğmuş, önden birilerini göndermişler.
Dağda babası, kocası, abisi, ablası olanlar da sevinmişler, “dönecekler” diye...
“Açılım” lafı bahar yeli gibi esmiş dağda...
Ama umudun alevi çabuk sönmüş.
İlk inenler sonradan gözaltına alınmış.
Açılım işi tavsamış.
Eski tanklar yeniden yollara çıkmış.
Dağdan inmek için gün sayanlar şimdi her şeyin en başa sarmaya başlamasının hayal kırıklığını yaşıyorlar.
Bu, sanıldığı gibi “Silahı bırakıp kendi başıma ineyim” kararlılığı yaratmıyor; tersine, “Baskıyı artıralım. Şiddeti tırmandıralım” öfkesine yol açıyor.
* * *
Öte yandan, kışlalarda, tanklarda, karargâhlarda da “Daha ne kadar bekleyeceğiz?” sorusu soruyor.
nevruzda Öcalan posterleri tanıştığını görenler, Öcalan’ın yaş gününde, türbeye dönen köyünde, ona şeyh muamelesi yapanları izleyenler “Bu manzara için mi savaştık?” diyorlar.
Kanlı bir savaşın artıkları sayılan mayınlara basıp kolunu, bacağını, canını kaybedenlerin yakınları, hastanede, cenazede acıyla, hınçla haykırıyorlar.
Bu manzaralar sanıldığı gibi o cenahta açılıma desteği artırmıyor, tersine, “Operasyonları kaldığımız yerden başlatalım. Dağı temizleyelim” hırsına yol açıyor.
* * *
Tanklar, işte bu hava içinde Güneydoğu’ya doğru hareketleniyor.
BDP lideri “Operasyon yapılırsa canlı kalkan olacaklarını” ima ediyor.
Diyarbakır Barosu’nun eski başkanı Sezgin Tanrıkulu’ya soruyorum:
“Son dönemde farklı bir kuşak ortaya çıktı” diyor.
Derin bir “bölünmüşlük” yaşandığından söz ediyor:
“Yeniden başlayacak çatışma ortamı, sadece dağda kalmaz, metropollere de sirayet eder ve bir iç çatışmaya doğru ilerler” uyarısını yapıyor.
Bu ortamda operasyon da zor; referandum da...
Oysa ikisinin de eli kulağında...
* * *
Bu durum karşısında sorma sırası bize geliyor:
“Daha ne kadar bekleyeceğiz?”
Türkiye böylesi bir yol ayrımındayken, hem dağda hem tankta eller silahtayken, zar zor sağlanan geçici ateşkes ilk patlayan silahla berhava olacakken, ardından eskisinden daha şiddetli bir çatışma ortamı beklenirken, şu ne olduğu hâlâ anlaşılamayan açılım için daha ne kadar bekleyeceğiz?
Neden Anayasa’yı demokratikleştirme iddiasıyla bir reform hazırlanırken bu konu gündemde değil; taslakta yok?
Neden silahlı çözüm formülünü, siyasi çözüm umuduna dönüştürebilecek bir seçim barajını bile indirmiyor iktidar?
Neden Türkiye’yi istikrarsızlaştırmak bu kadar kolayken, sıkılacak bir kurşun, mahkemelik olmuş bir orduyu yeniden savaşa sokacakken, iki cephede de bunu isteyenler varken ve böyle bir gelişme, mevcut bütün dengeleri değiştirecekken bir şey yapılmıyor?
“Ya yeni çözüm, ya yeniden savaş” kavşağına hızla yaklaşılırken ve kaza “geliyorum” derken daha ne bekleniyor?
Bilinmiyor mu ki; “Hiçbir savaş kazanılmaz; savaş ancak bitirilir”.
Neden bitirilmiyor?