Pazartesi gecesi bir sahil kasabasında maç seyredecek ekran arıyorduk. Cümbür cemaat bir reklam filminden çıkıp gelmiş gibiydik.
Büyüklerin elinde bayraklar, küçüklerin yüzünde maskeler, hepimizin dilinde "Huh - hahölı marşlar vardı.
Deniz kenarında turist bekleyen bir barın televizyonunu yalvar yakar açtırıp "12 Dev Adam"ın İspanya maçını izleyebildik.
Bir de ne görelim:
Maç başlamadan hemen önce, bir telefon ekranında gördüğü Amerika’daki potayı "Kolay baba ya..." çalımıyla İstanbul’dan vurup vücuduna şekil veren kahramanımız, maçta aynı potayı bir metreden ıskalıyor, o ıskaladıkça yüzümüzdeki maskeler birer ikişer düşüyordu.
İşin kötüsü o lanet çemberin içinden bir türlü geçiremediğimiz her top atışının ardından yine o hain reklam başlıyordu:
"Burası Indianapolis mi? Kolay baba ya!.."
İiiuuuuu... Cuf!..
***
Reklam bir hayal satıyor bize...
O hayal ne kadar büyükse, gerçekleşmediğinde uğradığımız hayal kırıklığı da o kadar büyük oluyor.
"12 Dev Adam" kampanyası, müziğinden çekimine, fikrinden oyunculuğuna kadar göz kamaştırıcı bir reklam başarısı bence...
Bir basketbol takımını bir markayla yoğurup, bir ürüne dönüştürerek bütün bir ulusu o hedefe kilitlemek kolay iş değil.
"12 Dev Adam" markasının yaratıcıları bunu başardılar ve o markadan adeta bir "kahraman" yarattılar.
Ne var ki, reklam dünyası denilen lunaparkın dev aynasında kahraman öyle büyüdü ki, "ürün", imajının altında kalıp gümledi.
***
Fransız reklamcı Jacques Seguela "Hollywood Daha Beyaz Yıkar" kitabında (AFA, 1991) insanların günümüzde silindirine, vitesine ya da kapı sayısına bakarak otomobil satın almadıklarını belirtiyor; "Otomobil artık refahımızın, dolayısıyla kendimizin bütünleyici bir parçası" diyor.
Düş gücü, beygirgücünün yerini alıyor.
İmaj, performansı siliyor.
Biz de bu seferberliğe gönüllü katılıyor, marşlar eşliğinde maskelerimizi takıp mıhlanmışçasına ekran başına oturuyoruz.
Fakat... ya "ürün", reklamdaki hayali karşılamıyorsa?
Ya orada bahsedilen sadece bir rüyaysa?..
"O benim sorunum değil" diyor reklamcı: "Ben sadece benden istenilen hayali yaratırım".
Ürün sahibi ise "Ben hayallere karışmam. İşime bakarım" diyor.
İyi de, bizim durumumuz ne olacak?
Bizim kırılan hayallerimizi kim onaracak?
Reklamda kıtalararası uçurduğu topu bir metreden potaya sokamayan kahramanımızı kim açıklayacak?
***
İş, reklamın boy aynasında devleştirilen "12 Adamöla da sınırlı değil elbet...
İmajını hak etmeyen her ürün, her kahraman, her yıldız için geçerli bu...
Hele siyasi reklamlar başlıyor ki şimdi... şarkı sözü yazarları, pop starları, reklam ajansları seferber olup her birine ayrı kahramanlık destanları yazacak; ortalık "cesur yürekölerden geçilmez olacak.
Sonra bu kampanyalarla oylar kıpırdayınca reklamcı parasını alıp çekilecek, şarkısını satan şarkıcı yeni albüme girişecek.
Biz, yaratılan hayalin aslıyla yıllar yılı baş başa kalacağız.
Reklamcılara "Gerçekçi olun" diyemem.
"Ürün"e "Kendinizi şişirtmeyin" de diyemem.
Sadece size "Uyanık olun, dolduruşa gelmeyin" diyebilirim.
Sonunda maskenin altından bambaşka biri çıkabiliyor çünkü...